Yazarlar

Park Bostan – Yılmaz Kilim

0

Bu bir markalı konut reklamı değil. Hani içinde “park” kelimesi geçenlerden. Gezi direnişinin bize hatırlattığı “parklarım bizim” olduğu gerçeği üzerine ortaya konulan en güzel eylemlerden biri. Endüstriyel tarıma alternatif getirmesi, gıda egemenliğini hayata geçirmesi, bizim olan parklarda nasıl söz sahibi de olacağımızı da göstermesi, doğaya yabancılaşan kentli insan ile toprağı buluşturması bakımından en güzel eylemdi hatta. Kentli insanın yıllardır biriken doğaya hasretinin de yarattığı isyanın kısa bir dönemde çok konsantre eylem ve etkinliklerde yaşanmış olması nedeniyle de belki Gezi Bostanı tüm bu niteliklerine rağmen yaygınlaşma olanağı bulamadı.

Gezi Parkındaki ağaçların kesilmesine karşı çıkan insanlara uygulanan şiddetle başlayan ve sonrasında hızla yayılan halk hareketi toplumun birçok konuda bakış açısını da değiştirdi. Bunlardan biri de kentli insanlara parkların sahibi olduğunu hatırlatması oldu.

Kentli insanın doğayla temas edebildiği tek noktalar bugüne kadar kurumlarının onlar için uygun gördüğü rekreasyonal düzenlemelerden ibaretti. Havuzlar, fıskiyeler, ağaçlar veya çocuk oyun alanları. Kentli insanın ihtiyacını belediyeler belirliyor, kent insanın “ihtiyacına göre” düzenlemeler yapıyordu.

Gezi Parkı direnişinin 11. gününde eylemciler sökülen ağaçları yerine fidanlar, çiçekler ve sebzeler diktiler. Gezi Bostanı’nın üzerindeki afişte “Yaşam için Gezi Bostanı direnişi” yazıyordu.


Gezi direnişinin toplumsal etkileri hala devam ediyor. Yaz ayları İstanbul’da ve birçok ilde park forumları ile geçti. Forumlarda Eylül ayında direnişin yeni bir aşamaya geçeceği yönünde düşünceler sıkça dile getiriliyor. Eylem ve etkinlikler planlanıyor.

Belki de park bostanları için kışlık sebzelerin zamanıdır artık. Kısıtlı olanaklarımız nedeniyle çocuklarımız doğayı ancak parklardaki kadar tanıyabiliyor. Sebze ve meyvelerin ise süper marketlerde yetiştiğini sanıyor.

Önümüzdeki aylarda bunu değiştirebiliriz. Parka gittiğinde çocuklarımız pırasayı, turpu, lahanayı, karnabaharı, ıspanağı, havucu, brokoliyi, bezelyeyi toprakta yetişirken görebilir, tadına bakabilirler.

Marketlerde ve manavlarda sebze ve meyvelerin her türlüsüne erişme olanağımız var. Ama endüstriyel tarımın bugün geldiği noktada daha fazla kar için daha az alandan daha fazla ürün elde etmek adına kullanılan yöntemler gıda ürünlerine olan güvenimizi her geçen gün azaltıyor. Organik ürünler gibi sunulan alternatifler ise ancak belirli bir gelir seviyesine sahip olanlara hitap ediyor.

Endüstriyel tarım ürünlerine mahkum olmak istemeyen, organik ürünlere parası yetmeyen bizler için ise gıda egemenliği adına ürünlerimizi nasıl yetiştireceğimizi öğrenmiş veya hatırlamış oluruz.

İnsanın doğaya yabancılaşması her ne kadar avcı toplayıcı toplumdan tarıma geçişle başlamıştı. Bugün ise kentli insan bütün gününü toprakla temas etmeden geçirmektedir. Bugün doğaya yakınlaşabilmek için tarımın araç olarak kullanılması bu nedenle ironik, çelişkili ya da abartılı görülebilir. Ama tekrar doğaya yakınlaşabilmek için bir vesileyle toprağa dokunmak zorundayız değil mi?

 

 

Yılmaz KİLİM

Tarım Orkam-Sen Mersin Şubesi

 

 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.