Yeşeriyorum

Doğaya fiyat biçilmeli! – Tony Juniper

0

İngiliz sürdürülebilirlik uzmanı Tony Juniper, The Guardian gazetesinde 10 Ağustos’ta yayımlanan yazısında “Doğaya fiyat biçilmeli” diyor.

Gazeteci George Monbiot’nun aynı gazetede 6 Ağustos’ta yayımlanan ve Yeşil Gazete olarak Buket Ulukut‘un çevirisiyle dün yayımladığımız yazısının ardından, Juniper’in de bu “cevabi” yazısını yine Buket Ulukut’un çevirisiyle Yeşil Gazete okurlarına sunuyoruz.

Eğer doğayı kurtaracaksak ona bir fiyat biçmek zorundayız

Doğanın ekonomik değerini belirleme çalışmalarına karşı mücadele vermek doğanın çok az ya da hiç değeri olmadığına inananların elini kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramaz.

Son günlerde doğanın ve eko-sistemin ekonomik değerinin hesaplanması yönünde yapılan çalışmalar bazı çevrecilerin olumsuz tepkisine neden oldu. Çevreciler git gide artan bir “özelleştirme” ve doğanın “metalaştırılması” tehlikesine dikkat çekiyorlar. Aynı zamanda da toplumun doğanın esas değerini takdir etmesi gerekliliğini–doğanın doğa için var olduğunu, vurguluyorlar.

“Doğaya değer biçmenin” mülkiyetçiliğin artmasına ve halkın eko sistemlerden yararlanma hakkına tüzel kişiler ve özel yatırımcılar tarafından el konulmasına sebep olacağını öne sürüyorlar. “Doğal sermaye” ile ilgili başlatılan yeni söylem bazı kişiler tarafından biyosferin bozulmasına doğru atılan yeni bir adım olarak görülüyor. George Monbiot bu haftaki yazısında bundan bahsediyor. Diyor ki:

Doğayı yok etmek için harcanan para çok nadiren onu korumak için harcanan paraya karşılık gelecek. Doğa diğer yatırımlar ile karşılaştırıldığında çok düşük bir geri dönüş değeri sunar. Eğer bizler tartışmayı değerler bütününden tek bir değere indirgersek – aşktan hırsa, aç gözlülüğe- doğal dünyamızı ona zarar veren güçlerin eline teslim etmiş oluruz.

Fakat resmi bu şekilde tek taraflı göstermek çok tehlikeli bir oyun. Yıllardır bu konuda kampanya yürüten kişiler “doğayı doğa için korumak” adına mücadele ediyorlar. Her ne kadar kayda değer gelişmeler yaşanmış olsa da (örneğin dünya çapında korunmaya alınan alanların hızla artması, ki bu durum umarım ekonomik değerlendirmelerin sonucu ne olursa olsun devam edecek) genel eğilim pek de cesaret verici değil.

Korunmasız ormanların yok edilmesi, toprakların kaybedilmesi, yer altı sularının yok olması, hayvanların ve bitkilerin soyunun tükenmesi, okyanusların talan edilmesi hızla devam etti. Görünen o ki, ahlaki tartışma yeterince ilgi çekemedi. Öte yandan yeni bakış açılarının eksikliği, giderek artan ekonomik ve nüfussal büyüme de çok daha fazla zarara neden olacak.

Yeni bir umut kaynağı giderek büyüyen şu farkındalıktan geliyor: Doğa ekonomik büyüme için şarttır. Mesaj çok açık: doğa olmadan ekonomi bir hiçtir. Bu görüş her gün daha da önemli yerlere düşerek ses getirmeye başladı. Yakında yeni bir politika-geliştirme dönemine de öncülük edebilir. Bu yeni politikalardan bir tanesi de ekoloji ve ekonominin el ele olduğu yeni bir anlayış. Burada önemli olan tek şey bu birbirine çok yabancı olan iki dünyayı bir araya getirebilecek köprüleri inşa edebilecek araçlara sahip olmamız. Ancak bu noktada doğanın ekonomik değerinin hesaplanmasından bahsedebiliriz.

Doğanın ekonomi için hayati önemi olduğunu, doğanın da ölçülebilir ve elle tutulabilir finansal bir değeri olduğunu kavrayarak, bugüne kadar doğayı sadece doğal kaynakların sağlayıcısı ya da daha da kötüsü ekonomik “büyümenin” yolunu kesen ve ekonomik açıdan da maliyetli bir saptırıcı olarak gören insanların dikkatini çekmek de mümkün. Bu tür inançların karşısına ahlaki durumu ortaya koymak işe yaramayacaktır. Öte yandan eğer bu tür bir şüphecilik ekonomik olarak zorlayıcı bir mantık ile karşılaşırsa, bir adım daha ileri gidebilme şansımız olur.

Elbette ekonomik değerle belirlenemeyecek ekolojik değerler de var (örneğin güzellik ve şeylerin var olma durumu). Bunların piyasalar tarafından değil; yasalar, ilkeler ve halk desteği ile korunması gerekiyor.

Doğaya fiyat biçmek onu korumamıza yardımcı olacaktır. Fotoğraf: Sang Tan/AP

 

Muhakkak ki finansal ilkelerin doğal sistemlere bağlanması konusunda kati olan tehlikeler söz konusu. Bu mesele ülkelerin, içerisinde atalarından kalma haklara sahip olan ya da olması gereken yerli halkları barından eko-sistemlerin (örneğin ormanlar) değerini nasıl hesaplayacağını belirlerken görülebilir. Bu tür tehlikeler çeşitli düzenlemeler ve koruma önlemleri ile yönetilmeli. Örneğin bahsi geçen ormanlık alanın ilerideki bir şehre su sağlayabilmesi açısından ekonomik olarak değerli olduğunu varsayalım. Bu suyu kontrol altına alıp şehre göndermek de orada yaşayan yerli halkın haklarını etkileyebilir. Böyle bir risk olmasına rağmen sonuçlar güvence altına alınabilir.

Çevrecilerin doğanın ekonomik açıdan değerinin ölçülmesine karşı çıkmalarına şaşırdığımdan daha fazla çevrenin korunması gerektiği konusunda şüpheci olan kesim tarafından da karşı çıkılmasına şaşırıyorum. İklim değişikliğini inkar eden isimlerin önde gideni Nigel Lawson da diğer çevreciler gibi doğaya ekonomik değer biçilmesine ölümüne karşı çıkıyor.O da şunu çok iyi biliyor ki bu gerçekleştiğinde ekonomi sisteminde köklü değişimler olacak. Yeni hükümet politikaları oluşacak. Sermayenin yatırıma dönüşme biçimleri ve tüketim modellerinde değişimler yaşanacak. Eko-sistem hizmetlerinin ekonomik değerinin hesaplanmasının karşısında durarak bazı mücadeleciler farkında olmadan doğanın çok az ya da hiç bir ekonomik ya da manevi değeri olmadığını savunanların elini güçlendirmiş oluyorlar.

Bence burada bir seçim söz konusu değil. Ben son 25 yılımı doğayı doğa için savunmak adına mücadele ederek geçirdim. Çünkü bence doğa kendi sebepleri için var olmalı ve bizim onu yok etmeye hakkımız yok. Bu görüşe katılmayan insanlarını olduğunu fark ettim ve onları ikna etmeye çalışırken daha çok orman yok ediliyor. Okyanuslar kirleniyor ve sera gazları atmosferimize salınıyor.

Bu şekilde ideolojik saflığımızı koruyarak da devam edebiliriz (her açıdan). Ya da tamamen yeni bir söylem başlatabiliriz. Bu söyleme şüphecilerin de anlamlı bir şekilde katılımı gerekir. Bu katılımı geleceğin çevre savaşlarının yapılacağı alanda -ekonomik alanda- gerçekleştirmeleri gerekiyor. Nihayetinde, ‘büyüme’ ile beraber ortaya çıkan ‘dünyamızın sonlu olduğuna dair gerçeği’ yanlış anlayan çevreciler değil ekonomistlerdir.

(Tony Juniper -The Guardian, Yeşil Gazete)

Çeviren: Buket Ulukut

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.