Hafta SonuManşetMetin Erksan Dosyası

Kurtuluş Kayalı: “Aziz Nesin bile Metin Erksan’ın yaratma özgürlüğü sınırlandırılmalı dedi”

0
Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı

Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı

Metin Erksan’ı 4 Ağustos’ta kaybettik. Aslında o 30 yıldır film yapmayarak çok daha önce sessiz bir şekilde sinema dünyasından ayrılmıştı.

Metin Erksan ve sineması hakkında daha iyi bilgi edinmek için Metin Erksan’ı en iyi tanıyan isimlerden biriyle, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı ile konuştuk. Metin Erksan ile 1990 yılından itibaren görüşen ve Metin Erksan sineması hakkındaki araştırma ve incelemelerini “Metin Erksan Sinemasını Okumayı Denemek” (Dost Kitabevi, 2004) kitabında derleyen Kayalı kendi tanıdığı Metin Erksan’ı ve onun sinemasını Yeşil Gazete’ye anlattı.


Yeşil Gazete –  Metin Erksan ile nasıl tanıştınız, onu ne kadar yakından tanıyordunuz?

Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı – Metin Erksan’ın sinemasını, filmlerini 1950’li yılların sonundan beri takip etmekteyim zaten. Kendisi ile şahsen tanışmam ise çok sonra gerçekleşti. 1990 yılı Mart ayında tanıştım kendisi ile. Ankara Film Festivali sırasında tanıştık. O tanışıklıktan sonra her sene uzun uzun konuşmalarımız olmuştur.

Metin Erksan

Yaptıkları ile tanımlamaya çalışmak mümkün ama zordur Metin Erksan’ı. Kendisini tanıdıkça, filmlerinin dışında yazıları ile başka metinlerini inceledikçe Metin Erksan’ın dünyasını tanımak daha kolay olur.

Metin Erksan en son filmini 1982 yılında çekmiş. Aradaki 30 yıllık süre zarfında da sinema filmi yönetmemiş. Böyle uzun bir ara vermesinin nedeni sizce nedir? Onunla olan konuşmalarınızda, onun hakkında kaleme aldığınız kitabı hazırlarken mutlaka bu konu üzerine de size kendi düşüncelerini aktarmıştır.

Metin Bey filmograsfisindeki filmlerin önemli kısmını kendisi çekmiştir. Filmlerinin çoğunda hem yönetmen hem de prodüktördür anlamında söylüyorum bunu. “Susuz Yaz”, “Sevmek Zamanı”, “Kuyu” gibi önemli filmlerinin hem yapmıcısı, hem de yönetmenidir. Bu açıdan bakıldığında sorunuzun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Atıf Yılmaz, Halit Refiğ gibi yönetmenler çok daha fazla film çekmişlerdir, çünkü onlar piyasaya uygun filmleri yönetmişlerdir. 1960’lı yıllarda 60 ihtilalinin de rüzgarı ile sol ağırlıklı filmler çekilmiştir.

Metin Erksan sinemada hep kendine özgü bir sinemasal anlayışın peşinde olmuştur. 1960 yılında çektiği, “Gecelerin Ötesi” tarihsel sorunları sosyolojik olarak ele alan ilk toplumsal gerçekçi filmimizdir.

Metin Erksan, döneminin diğer yönetmenleri Halit Refiğ, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz gibi dönemin siyasi yapısına uygun filmler çekmemiştir. Erksan, 60’lı yıllardan önce gerçekçi filmler çekti,  politik değildir Metin Erksan’ın sineması.

60 sonrası dönemde ihtilalin de etkisi ile politik filmler çekilmekte iken Erksan, 1964’de “Susuz Yaz”ı, 1965’de “Sevmek Zamanı”nı, 1968’de ise “Kuyu”yu çekmiştir. Dönemin sinema atmosferine ayrıksı gelen filmlerdir bunlar.

Sinema hayatının başlangıcından itibaren gelenekle problemi olmuştur, Aşık Veysel’in hayatını anlatan ilk filmi “Karanlık Dünya” (1952) bile sansüre uğramıştır.

1970’li yıllarda da sansürle geçmiştir yılları. 74 – 75’de televizyon için türk yazarlarının eserlerinden filmler yapmak istemiş, ancak Ahmet Hamdi Tanpınar’dan uyarlayacağı “Abdullah Efendi’nin Rüyası” pornografik bulunduğu için reddedilmiştir.

Orhan Kemal’in bir öyküsünü uyarlamak istemiş bu seferde komünizm propagandası var diye geri çevrilmiştir. Bunları daha fikir aşamasında iken reddediyorlar.

Sait Faik’in öyküsünü çekiyor, çekim mekanı Kadıköy Kızıltoprak olduğu için komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor. “Neden Kızıltoprak?” diye eleştiriliyor.

Öte yandan solcu kesim, Sait Faik çekip burjuva duyarlığını çekeceğine, Sabahattin Ali öyküsü neden çekmiyorsun diye eleştiriyor. Halbuki Metin Erksan, Sabahattin Ali’nin öykülerini de aynı dönemde hem de hiçkimse Sabahattin Ali öykülerini sinemaya uyarlamamış iken  çekmiş bir yönetmendir.

Aziz Nesin

Yazarlar Sendikası da ağır eleştirilerde bulunuyor Metin Erksan için, hatta Aziz Nesin, “Metin Erksan’ın yaratma özgürlüğü sınırlandırılmalıdır” şeklinde bir beyanatta bile bulunuyor o dönem.

O dönemde her kesimden eleştiri bombardımanına tutuluyor. Dönemin muhafazakar gazeteleri Tercüman ile Adalet’e de sol ağırlıklı Cumhuriyet’e de bakarsanız, 1975 yılında her kesimin Erksan’ı eleştiri yağmuruna tuttuğunu görürsünüz.

1973 yılındaki Milli Sinema Açık Oturumunda yaptığı konuşmada da ağır eleştirilere maruz kalıyor.  Sağcılarda da, solcularda da, TRT yani devletin kendisinde de Erksan’ı bir hizaya sokma, ona ayar verme çabası var.

Solcular Erksan’ı muhafazakar olmakla suçluyor, ama sinemamızda muhafazakarlıkla en son suçlanacak yönetmendir Metin Erksan. Yılmaz Güney’in, 1974 tarihli “Arkadaş”ı, Lütfi Akad’ın 1971 tarihli, “Anneler ve Kızları”, Halit Refiğ’in “Fatma Bacı”sı Erksan’ın o dönem yaptığı filmlere kıyasla daha muhafazakar filmlerdir. En son muhafazakar denecek sinemacıdır Metin Erksan.

1965’de Türk Sinematek kuruluyor ve kurulur kurulmaz ilk beyanatları “Türkiye’de sinema yok” oluyor. Dönemin entellektüellerin böyle bir anlayışı var. Düşünün “Susuz Yaz”  Berlin’den büyük ödülle dönmüş, “Sevmek Zamanı” çekilmiş ve “ülkede sinema yok” denebiliyor. Böyle bir ortamda da bir yönetmenin film çekmesinin imkanı yok.

Metin Erksan’ın 1982 – 2012 arasında film çekmediğini görüyoruz. Bu 30 yılı aşan dönemde neler yaptı Erksan?

Kitaplar yazdı, “Atatürk Filmi” kitabında Türkiye’de Atatürk filminin neden çekilemeyeceğini anlattı. Avrupa Birliği üzerine bir kitap yazdı. Bir de Ege sorunları üzerine, Türk-Yunan ilişkileri üzerine bir kitap yazdı.

TRT’de danışmanlık yaptı. Mimar Sinan Sinema Televizyon Enstitüsü’nde, daha önceki adı “Türk Film Arşivi”dir, hocalık yaptı.

Peki Metin Erksan’ın etkilendiği bir sinemacı ya da bir akım var mıdır? Sevdiği filmler, izlediğini naklettiği yönetmenler hangileri idi?

Metin Erksan özgün bir sinemacıdır. Dünya sinemasını elbette takip ederdi, ama o dönemde dünya sinemasını takip etmek bugünkü kadar kolay değildi. Yabancı filmler bazen 4 yıl, 5 yıl sonra geliyordu ülkemize. Metin Erksan’ın tüm derdi özgün sinema yapmaktı, çok erken başlamıştır sinema kariyeri, 20 yaşında sinema yazmaya başladı, 23 yaşında ilk filmini çekti.

Filmleri için İtalyan yeni gerçekçiliğinden etkilendi, “Sevmek Zamanı” için, şundan etkilendi bundan etkilendi deniyor ama, doğru değil bunlar. Erksan’ın temel farkı ülkenin kültürel geçmişi üzerine derinlikli düşünme eğiliminde olmasıdır.

Türkiye’de o dönemde film çeken hiçbir yönetmende Metin Erksan kadar sanata yönelik tahsil yok. Halit Refiğ mühendislik mezunudur. Yılmaz Güney bir parça iktisat okumuştur. Atıf Yılmaz resim bölümünü yarım bırakmıştır. Lütfi Akad iktisat mezunudur. Ama Metin Erksan sanat tarihi mezunudur.

Peki günümüz Türk sinemasında onun izinden giden, onun tarzında film yapan yönetmenler var mı size göre?

Maalesef yok. Güncel olana eğilimli olan insanların bir tarzının olması mümkün değil zaten. Erksan’dan etkilenenler olabilir ama o ayrı. Metin Erksan sinemasının iki yönü var, sinemasal yönü entellektüel yönü ile entellektüel yönü de sinemacı yönü ile iç içe geçmiş durumda. Onun filmlerini özümsemiş yönetmenler olabilir tabii, ama ben onun ardılı olan bir yönetmen vardır diyemiyorum.

Metin Erksan filmlerinde kadınları hep diğer Türk filmlerinde yansıtılanın aksine daha güçlü, daha ayağı yere sağlam basan karakterler olarak görüyoruz. Örneğin “Susuz Yaz” filmindeki kadın karakteri, “Sevmek Zamanı”nın Meral’i, özellikle “Şoför Nebahat”i. Bu görüşümüze siz de katılır mısınız?

Metin Erksan'ın "Kuyu" filminden (1968)

Bu saydıklarınızın dışında çok daha güçlü bir kadın karakter var. “Kuyu” filmindeki kadın karakter çok güçlü. Adam kadını üç kere, beş kere dağa kaldırıyor ama kadın gene de direniyor.

Kuyu çok güzel film diyor şimdi pek çok kişi, ama film 1968’de vizyona çıktığında muhafazakar olmakla suçlanmıştı. Filmin başında Nisa süresinden bir ayet belirir ekranda, “Kadınlara iylikle davranınız” ayeti. Bu nedenle, filmde Kuran’dan ayet gösterildiği için film muhafazakardır deniyor.

“Yılanların Öcü” filmindeki kadın karakterde de bu var. Başka pek çok filmindeki kadın karakterde bunu görmek mümkün.

Gelelim “Sevmek Zamanı”na. Bu film hala üzerinde konuşulan ve tam olarak anlaşılmayan ve Metin Erksan’ın başyapıtı olarak görülen film. “Sevmek Zamanı”nı bu kadar özel kılan nedir?

Erksan’ın birbirinden güzel çok filmi var. Bahsettiğiniz “Sevmek Zamanı” da aslında gösterime girdiğinde birçok sorunla karşılaşmıştır. Şimdi bu film üzerinde yoğunlaşan ilgi belki şuradan kaynaklanıyor. 1980 ve 2000’den sonra hemen hemen herkes sinema önce sinema olmalı, sosyal gerçekliğinden kurtulmalıdır diyor. Geriye dönüp geçmişe baktıklarında da bu tanıma uyan bir filmle, “Sevmek Zamanı” ile karşılaşıyorlar.

“Sevmek Zamanı” o dönemin yaklaşımı çerçevesinde hiç kimsenin cüret edemeyeceği önemli bir denemedir bana göre. Halil’in, kadının babası ile konuşması sahnesini getirin gözünüzün önüne. Bu sahnede aslında Metin Erksan’ın düşünce yapısının izdüşümlerini bulmak mümkün.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak ne söylemek istersiniz?

Metin Erksan zaten fazla bilinmiyordu. Film olarak yaptıkları değil entelektüel olarak yaptıkları üzerine şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da fazla durulmayacak gibi görünüyor. Ölümünün ardından son günlerde yazılanlar da bu düşüncemi doğru çıkarıyor. Türkiye’de ortam değişirse, Metin Erksan’ın sineması da entellektüel kimliği de daha net anlaşılabilir.

 

Röportaj: Alper Tolga Akkuş – Yeşil Gazete

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.