Röportaj

Zeynep Özler: “AB’nin Türkiye’ye vize uygulaması Avrupa hukukuyla bağdaşmıyor.”

0
Zeynep Özler

Zeynep Özler

Başbakan Erdoğan veya AB başmüzakerecisi Egemen Bağış’ın her Brüksel ziyareti esnasında çıkan “Vizesiz Avrupa” haberleri bu alanda büyük ölçüde bilgi kirliliği yaratıyor.

Yeşil Gazete olarak İktisadi Kalkınma Vakfı Göç Politikaları Uzmanı ve Antwerp Üniversitesi Doktora Öğrencisi Zeynep Özler ile bu bilgi kirliliğini ortadan kaldırmaya yönelik kısa bir söyleşi gerçekleştirdik:

AB ülkeleri tarafından Türkiye’ye uygulanan vize konusu sık sık gündeme geliyor. Vize kolaylığı, vize serbestisi veya vize muafiyeti gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Bunlar ne anlama geliyor?

Vize kolaylığı ile Schengen vize başvurularında AB tarafından talep edilen belgelerin basitleştirilmesi, standart vize ücretinin 60 Avro’dan 35 Avro’ya düşürülmesi, belirli kategorilerdeki başvuranlar (iş çevreleri, öğrenci, bilim insanı, sanatçı, sporcu, akademisyen gibi) için vize ücretlerinin azaltılması ya da muafiyet sağlanması, çok girişli ve daha uzun süreli vize almanın kolaylaştırılması, vize başvurularının işlem süresinin kısaltılması  (en fazla 10 gün) ve diplomatik pasaport sahipleri için vize yükümlülüğünün kaldırılması öngörülüyor.

Vize serbestisi ya da vize muafiyeti ise Schengen vizesi almaya ihtiyaç duymadan, bir diğer deyişle, vize sıkıntısına katlanmadan, kişinin pasaportu ile istediği Schengen ülkesine seyahat etme hakkını elde etmesi anlamına geliyor.

Yalnız, hem vize kolaylığı hem de vize serbestisinin Schengen Alanına kısa süreli girişleri (6 ay içerisinde 90’ünü aşmamak koşuluyla) kapsadığını belirtmekte fayda var.

Vize konusunda Türkiye’nin AB’den talepleri ne?

Aslında çok net. Uygulanan ayrımcılığa son verilmesi. Mevcut uygulama, ne Avrupa hukuku, ne AB politikalarının tutarlılığı ne de Türkiye’nin özel durumu ile bağdaşıyor.

Türkiye’nin AB ile ortaklık hukukuna dayanan kazanılmış haklarına rağmen, “vize yol haritası” modeli konusunda direnen yani ancak belirli teknik kriterlerin yerine getirilmesi karşılığında vize serbestisine geçilebileceğini söyleyen AB’nin koşulluluk politikası da sorgulanır hale geldi. Belge güvenliği, sığınma politikası ve göç yönetimi alanında hem mevzuat hem de uygulama açısından birçok önemli adım atan Türkiye’nin karşısına net bir yol haritası ile çıkılamadı. Bu da vize politikası hakkında şüpheler uyandırıyor. Gelinen noktada, kazanılmış haklarımızın uygulanmasını talep ediyoruz. Vize konusunun Türk kamuoyunda yarattığı yılgınlık hissinin somut iyileştirmelerle giderilmesi lazım. Aksi halde, haksızlığa ve ayrımcılığa uğrandığı duygusu AB karşıtlığına kadar varabilir.

AB’nin Türkiye’ye vize uygulamasının hukuki dayanağı var mı?

Temelde, Türkiye gibi 1963’ten beri AB ile Ortaklık Anlaşması bulunan, 1995’ten bu yana Gümrük Birliği’ne taraf olan ve 2005’ten beri katılım müzakerelerini yürüten bir ülkenin vatandaşlarına vize uygulanması AB bütünleşmesinin ruhuna aykırı. Bu durum, iş bağlantıları, yatırımlar, ERASMUS gibi öğrenci değişimleri ve akademik paylaşımların yanı sıra sivil toplum diyaloğunun önünde de ciddi bir engel oluşturuyor. Vize engeli sebebiyle Birlik tarafından çok önemsenen kişiler arası ilişkiler engelleniyor.

AB’nin komşu ülkelerle diğer uygulamalarına şöyle bir bakalım. AB, Batı Balkanlarda Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’nın ardından, Bosna Hersek ve Arnavutluk vatandaşlarına vize muafiyeti sağladı. Rusya’nın ardından “Doğu Ortaklığı” perspektifiyle Ukrayna, Gürcistan ile vize serbestisinin önünü açan, geçtiğimiz günlerde Azerbaycan ve Ermenistan ile vize kolaylığı müzakerelerini başlatacağını açıklayan Birliğin, söz konusu Türkiye olduğunda herhangi bir siyasi irade sergilemekten kaçınması düşündürücü.

Türk vatandaşlarının Ortaklık Anlaşması’ndan kaynaklanan hakları Avrupa Adalet Divanı tarafından defalarca teyit edildi. Mevcut içtihadın yanı sıra Şubat 2009 tarihli Soysal Davası ile hizmet edimi amacıyla seyahat eden Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamasının AB hukukuna aykırılığı net bir şekilde ortaya koyuldu. Almanya ve Hollanda gibi belli başlı ülkelerdeki idari mahkemelerin Soysal Davasını destekleyen kararlarına karşın bu alanda belirgin bir ilerleme sağlandığını söylemek zor.

Vize konusu çok boyutlu (idari, teknik, diplomatik gibi) bir konu olmasına karşın meselenin son derece politik hatta “politize” olduğunu söylemek lazım. Antlaşmaların koruyucusu sıfatıyla Avrupa Komisyonu’nun hukuku hayata geçirme çabası, çoğu zaman üye ülkelerin ulusal menfaatlerine yani engellemelerine takılıyor.

Geri Kabul Anlaşması ne anlama geliyor? Vize kolaylığı sağlanması için neden böyle bir şart öne sürülüyor?

Geri Kabul Anlaşması (GKA), düzensiz göçmenlerin hızlı bir şekilde ülkelerine iade edilmesini sağlamaya yarayan anlaşma. Türkiye ile AB arasında müzakereleri yürütülen GKA örneğinde somut olarak AB’de yasadışı konumda bulunan / yakalanan ve Türkiye üzerinden Birliğe giriş yaptığı tespit edilen “yasadışı” göçmenlerin Türkiye’ye gönderilmesini hedefliyor. Türk vatandaşlarının yanı sıra üçüncü ülke vatandaşları, vatansızlar ve iltica talebi reddedilmiş sığınmacılar da bu grupta yer alıyor. AB tarafından yasadışı göçle mücadelede önemli bir dış politika aracı olarak görülen Geri Kabul Anlaşmaları, doğası gereği Birlik lehine asimetrik bir ilişki barındırır. Avrupa Komisyonu, tam da bu nedenle, Türkiye’ye vize kolaylığı anlaşması önererek ‘havuç’ mekanizmasını işletmeye çabalıyor. AB’nin bu “paket yaklaşımı” çerçevesinde, Türkiye açısından siyasi, mali, idari ve sosyal açıdan ciddi zorluklar içeren bu anlaşmanın imzalanması karşılığında, Türkiye vatandaşlarının vize kolaylığı teşviki ile ödüllendirilmesi yatıyor.

Ancak gelinen noktada, Türkiye’nin son derece yapıcı bir tutum sergilemesiyle “eşit külfet paylaşımı” çerçevesinde anlaşma metni üzerinde uzlaşılsa da 24 Şubat 2011 tarihli Adalet ve İçişleri Konseyi’nde üye ülkelerin çekinceleri nedeniyle Avrupa Komisyonu vize kolaylığı konusunda yetkilendirilmedi. Onun yerine, metne “vize diyaloğu” gibi son derece muğlak bir ifadenin eklenmesi sebebiyle, haklı olarak Türkiye tarafı taslak GKA’yı parafe etmekten vazgeçti.

Vize konusunda beklentiler ne olmalı?

Vizenin birçok alanda ne kadar ciddi bir engel teşkil ettiği her platformda farklı kesimler tarafından dile getirilmesine karşın, Türkiye’ye net bir yol haritası sunulmaktan kaçınılması belirsizliklere yol açıyor.

Geri Kabul Anlaşması’nın parafe edilmesi ve imzalanması ancak Türkiye’ye sunulacak, koşulları ve takvimi çok net belirlenmiş, Birliği bağlayıcı taahhütler içeren bir vize yol haritası ile mümkün olabilir. Başarılı bir müzakere süreci yürütülerek, Türkiye’yi Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamaya ikna etmek için, Birliğin vize, mali yardım ve yasal göç gibi araçlardan oluşan bir “teşvik paketi”ni hızla hayata geçirmesi sağlanmalı. Vize kolaylığının ise vize serbestisinden önce sadece bir ara aşama olarak değerlendirilerek, geçiş süresinin çok kısa tutulması ve vizesiz seyahat önündeki tüm engellerin ivedilikle kaldırılması gerekiyor. Vizesiz seyahat hakkının tüm kesimlere teşmil edilmesini öngören, nihai hedefimiz ve yola çıkış noktamız olan vize serbestisi’nin net bir hedef tarihle bir an önce hayata geçirilmesi büyük önem taşıyor. Bunun için de hem AB hem de Türkiye nezdinde ortak siyasi irade sergilenmesi şart.

Röportaj: Mahir Ilgaz – Yeşil Gazete

More in Röportaj

You may also like

Comments

Comments are closed.