Köşe Yazıları

Hepimiz suçluyuz! *

0

Hepimiz suçluyuz ya da eninde sonunda olacağız! Çünkü bu bizim içimizde var. Eğer ben bu yazıyı yazıyorsam ve eğer siz bir yerlerden bu yazıya ulaşabiliyor ve okuyorsanız bu ihtimal bizim için de çok yüksek. Çünkü, ucundan kıyısından bir muhalifliğe bulaşmışız demektir.

Suçumuz, muhalif olmak ve(ya) muhalif olabilme ihtimali. Cezamızı net olarak belki hiç öğrenemeyeceğiz, çünkü iddianameler yazılamayacak, mahkemeler başlamayacak, tutukluluk süremiz uzadıkça uzayacak. Böyle olunca suçumuz da kesinleşmeyecek ama cezamızı çekeceğiz. Bu biraz hayali gelebilir belki şimdi, ama o kadar çok örnek, artan bir sıklıkla karşımıza gelmeye başladı ki! İnanılır gibi değil.

Muhalif olmanın üzerinde, hiçbir kurala dayanmayan bir baskının sonucu bu yaşananlar. Yani belli kurallar olur, o kuralları çiğnediğinizde bilirsiniz ki, artık devletin suç kapsamına girecek bazı hareketler yapıyorsunuz. Devam edersiniz ya da etmezsiniz. Fakat şu durumda bunu söylemek mümkün mü sizce?

“Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül, otobüs beklerken gözaltına alındı, 18 aydır tutuklu. Bu süre içerisinde okuluna devam edemedi. Tutuklanmasına kanıt olarak boynuna taktığı “puşi” gösteriliyor.

Şubat 2010’da İstanbul’un Çağlayan semtinde bir grup, boş bir markete molotof kokteyli atarak kaçtı. Görgü tanıkları, gruptaki kişilerin puşi taktığını söyledi.

Aynı saatlerde arkadaşının evinden çıkan Kırmızıgül de olaydan habersiz, durakta otobüs bekliyordu. Boynunda puşi takılı olan Kırmızıgül “eyleme katılmış olabileceği” gerekçesiyle gözaltına alındı.”

Şimdi burada bir olay yaşanmış. O olaya katılanlar da herhalde suç işlediklerini biliyorlar. Fakat kim tutuklanıyor? Boynunda, muhalif bir simge olan, olayla alakası kurulamayan bir kişi. Tutuklanmak dediysem hafife almayın, 18 aydır F Tipi hapishanede bu kişi. Türkiye’de zaten suçlu olabilecekken, bu potansiyelini gerçekleştiriyor gibi bir durum söz konusu.

Bir başka örnek, yine İstanbul’dan. Muhammed Cihad Saatçioğlu adlı kişi, bir yürüyüşe katılıyor. Bu yürüyüşte gözaltına alınıyor. Ne var ki, Saatçioğlu daha önce de benzer yürüyüşlere katılmış ve bir yürüyüşte fotoğrafı çekilmiş. Kendisi legal bir örgüte üyeyken, bir anda bu fotoğraf sayesinde illegal bir örgüt üyesi oluyor ve tutuklanıyor. Saatçioğlu’nun dindar bir muhalif olması, üyesi olduğu örgütün ise hükümet ile arası en sıcak muhalif örgüt olması da durumu değiştirmiyor. En ufak bir karşı çıkış, hükümetin (artık devletin, bu ikisi birlikte veya birbiri yerine  kullanılabilir rahatlıkla) sözüne ya da davranışına karşı durma sizi suçlu ilan etmeye yetiyor. Bunun delili olarak da bir fotoğraf yetiyor. Bazen ona bile gerek duyulmuyor. Zaten insanların beyni o kadar güzel programlanmış ki, bir yürüyüş ya da bir etkinlikte, birbirini çekiştirerek oradan uzaklaşmaya çalışan insanlar görürsünüz. Hep aynı şeyi söylerler: “Gel bir fotoğrafımızı çekecekler ya da TV’ye çıkacağız, başımız belaya girecek.” Bu ülkede hak talep etmek ya da protesto gösterisinde bulunmak insanların aklına “bela” diye kazındı çünkü. Dün yıldönümü olan 12 Eylül’ü de buradan anmak gerek tabii ki bu durum için.

Hopa fezlekesi fotoğrafı

Son bir örnek ise, herkesin suçlu olabileceğine, biraz daha farklı bir yönde. Burada şans eseri bir durum yok. Binlerce kişinin katıldığı bir durumdan tek kişinin çekilmesinin ya da alakasız bir olayda üzerinizdeki bir simgeden alınmasının aksine, burada herkes suçlu! Uğraşmadan, herkesi potansiyeline ulaştırmışlar yani. Yer Hopa! Bilinen olaylar. Fezleke fotoğrafını gördünüz mü? Siyah beyaz bir fotoğraf ve herkes suçlu! İşte o “bela” gelmiş başlarına! Orada olmak suçlu olmaya yetmiş çünkü. Ne demek AKP mitingini bir ilçe olarak protesto etmek. Gerçi suçlu olduğu söylenen kişilerin adına hareket ettikleri örgüt artık olmayan bir örgüt ama olsun. Hopa’ya dokunan herkes suçlu. Orada olanlar suçlu, orada öldürülen suçlu, öldürülen kişinin cenazesine giden suçlu, ölümü protesto eden suçlu.

Kısacası başa geldik. Hepimiz suçluyuz! Şu anda değilse bile, içimizde bu potansiyeli taşıyoruz. Bir gün bir haksızlık olacak, ona karşı ses çıkartacağız ya da daha iyiyi, daha güzeli talep edeceğiz ve suçlu olacağız! Bu örnekler asla istisnai örnekler değil. Her ay böyle örnekler üzerine böyle yazılar çıkartılabilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu baskı halinde, demokrasi içerisinde mücadele etmek bile insanı suçlu durumuna düşmekten korumuyor çünkü. Çözüm? Belki de bu duruma düşmekten korkmamalıyız. Demokrasi ve özgürlük mutlaka bu karanlık tünelin sonunda bizi beklemekte!

* Alternatif başlık: Bir gün herkes terör suçlamasını tadacaktır – 2

 

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.