Köşe Yazıları

Haftanın tortusu

0

* Murat Karayılan’ın yakalanma haberleri ve kadrolaşma. * Adile Naşit’ten tahrik olan TRT’ciler kim? * Dünya toplumsal adaletsizliğe karşı isyanda * Devrimci Karargah Davası’nda 8 tahliye, Hopa’da örgüt yok

* Murat Karayılan’ın yakalanma haberleri ve kadrolaşma: Bu haftasonunun en önemli konularından bir tanesi (belki de en önemlisi) Murat Karayılan’ın iki kere yakalan(ama)masıydı. Tamamen medya üzerinden dönen garip olaylar zincirini… Cumartesi günü TRT çıktı ve yakalandığını iddia etti Karayılan’ın. Hemen doğru olmadığı ortaya çıktı. Pazar günü şansını Anadolu Ajansı (AA) denedi. Bu sefer hemen yalan olduğu ortaya çıkmadı ama çok da sürmedi bu iddianın ortada dolanma süresi. Meğer AA, yakalanması gerekir cümlesini yakalandı anlamış! Elimizde de kanal kanal dolaşıp yorum yapanların çok mühim siyasi tahlilleri ile kadrolaşma denen şeyin zararlarına güzel bir örnek kaldı.

Farketmişsinizdir, son aylarda çokça bu tip skandal olmaya başladı. ÖSYM’nin yaptıkları hala ortaya çıkıyor. TRT’nin düştüğü durum ortada. Anadolu Ajansı’nın yaptığı hata ortada. AA’nın başına daha yeni bir kişi atanmıştı. Ogün Samast’ı suça itilen çocuk yapmak olmuştu o kişinin ilk işi de. (Gerçi Samast kimlerin onu suça ittiğini söylemeyecek kadar “oyun” arkadaşlarına bağlı çıktı!) Ajansın son skandalını da bu haftasonu izledik zaten. Kadrolaşma ve o kadroların yeteneğe ya da o işi yapabilme kapasitelerine göre değil de, bağlılıklarına göre seçilmesi durumu (liyakat değil sadakat) Türkiye’yi yavaş yavaş çürütecektir. Çürütüyor da. Çok yaşayacağız bu ve benzeri olayları.

Kadrolaşma ve sonrasına bir örnek daha işte bu haftadan: “TÜBİTAK, siber saldırılarla mücadele için tatbikat düzenledi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı da ‘Gönüllüyüz. Bize saldırın’ dedi. Ancak tatbikat sonunda müsteşarlığın sistemleri çökünce TÜBİTAK’tan şu çözüm geldi: ‘Tam güvenlik için bilgisayarların fişini çekin’ “ İnanılmaz ama gerçek. Kadrolaşmanın çürüttüğü yapılarda daha bunlar olacaktır. Tam güvenlik için fişi çekme önerisi ise gerçekten “yeni Türkiye”’nin, yeni TÜBİTAK’ına çok uymuş. Daha iyi bir yöntem önerelim buradan TÜBİTAK’a: Bilgisayar kullanmayı tamamen bırakalım! Tüm unsurlarımızla tekrar kağıt kaleme geçirelim. Sıfır virus, sıfır siber saldırı! Umarım bu önerime de, matematik ile ilgili lise öğrencisi Barış Paksoy’a yaptıkları gibi “yaşın yetmez” diye yanıt vermezler. Çünkü yaşım bilgisayarsız dönemi hatırlamaya yetiyor!

* Adile Naşit’ten tahrik olan TRT’ciler kim? Bu haftanın utandıran haberlerinden biriydi bu. TRT, Tosun Paşa adlı filmi, 25 dakika kesti. Bu 25 dakikanın arasında da ünlü hamamda şarkı söyleyen kadınların sahnesi vardı. Adile Naşit’in şarkı söylediği sahne! Neden kesmiş olabilir TRT bu sahneyi? İnsanın ramazan ayı ile ilgili olmasını isteyeceği tutuyor. Çünkü, normalde de kesebilirler bu sahneyi! Hangimiz her filmi baştan sona biliyoruz ki neler gidiyor anlayalım? Türkiye’nin yaşadığı/Türkiye’ye dayatılan muhafazakarlık bu kadar iğrenç düzeye geldi mi artık? Peştemal içerisinde Adile Naşit’i görünce gülmek yerine, başka duygulara yönelenler mi var bu ülkede?

İşin başka bir kötü yanı var. Bu sansür dalgası sadece TRT’ye has değil. En özgürlükçü görüneninde de var bu davranış. Ve bu davranış yüzünden, elimizde orjinal bir şey kalmayacak. Yanlışlıkla atılacak mesela Tosun Paşa’nın orjinal hali. Bir dönem Türkiye’de çekilen ve hala herkesi güldüren filmlerden geriye muhafazakar bir makasın bıraktıkları kalacak. Sadece bu filmlerin orjinalini muhafaza etmek bile (çünkü bizde muhafazakarlar bir şeyi muhafaza edemezler!) Türkiye sinemasına önemli bir katkı olacaktır.

* Dünya toplumsal adaletsizliğe karşı isyanda: Geçen haftanın en sıcak ülkesi İngiltere’ydi. Londra’nın yoksulları, biraz kıpırdandılar ve ortalık karıştı. Politik bilinçle yapılmadığı için yağmaya dönük bir kıpırdanıştı bu ama gördük ki hiçbir şey o kadar da sarsılmaz değilmiş. Bu olaylara yönelik en güzel yorumu –sanırım- Dağhan Irak yaptı. “Yoksullar zenginlerin mallarına yönelirse yağma, zenginler yoksulların mallarına yönelirse kentsel dönüşüm olur” Gerçekten de böyle. İnsanların hıncı büyük, gitgide de büyüyor. Şili, İsrail, İspanya, Fransa, Yunanistan… Başka ülkeler de izleyecektir bu ülkeleri. Bu düzenin daha fazla böyle yürümeyeceğini düşünenler arttıkça, başka ülkelerde de olacaktır bu ayaklanmalar/isyanlar. İnsanlar politik bilinçle değil, ekonomik bilinçle yani yaşamak için, yani ölmemek için sokağa çıkıyorlar artık. Kim önlerinde durabilir? Kim onların elinden neyi alabilir?

* Devrimci Karargah Davası’nda 8 tahliye, Hopa’da örgüt yok: Daha önce yazdığım için fazla uzun üzerinde durmayacağım. Sadece tahliye edilen Ulaş Bayraktaroğlu’nun söyledikleri yeter: 1 Eylül 2010’dan beri tutuklu olan Bayraktaroğlu, “Delil olarak gösterilen hiçbir şey suç değil. Bunları defalarca yaptım, yine yapacağım, babam da yaptı. Benim adım Ulaş, kardeşimin adı Deniz. Babam öldü, ben de ölene kadar bu yoldayım” Bu kadar… O kadar olduğu için de Hopa’da muhalif olanları illa ki illegal görmek/göstermek isteyenler de beceremedi!

İlgili yazılar: Sıra kimde? Bu sefer adalette mi? ve “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz”

 

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.