Köşe Yazıları

Yeni partiye; isim, logo, slogan

0

Hoşbulduk… :)

Bendeniz askerdeyken yeşil harekete uzak kaldım. EDP ile yeni bir parti kurularak sonuçlanacak olan birleşme  yolunun şu güne kadarki sürecinde de aktif rol alamadım. Bildiğim kadarıyla Haziran ayında gerçekleşen kongre, Yeşiler Partisi’nin birleşme sürecini organize edecek Parti Meclisi ve MYK’yı oluşturdu.

Tam ben askere gitmek üzereyken yeni partinin ismi  tartışmaları başlamıştı. Bu konuda gelişmeler ne alemdedir bilemiyorum. Bu konuda hem fikrimi belirtmek, hem de tartışmayı gazete aracılığıyla şeffaf bir zemine taşımak istiyorum.

Geçenlerde bu yönde yapılmış beyin fırtınasının yer aldığı eski bir e-maili inceledim. Gördüğüm kadarıyla yeşiller içinde çoğunluk benzer düşünmekle birlikte, yine çoğunluk benimle benzer çıkmazlar içinde.

Elbette her iki partinin üyeleri de önemli olanın isim değil de örgütlenmenin ve ekolojik sol mücadeleyi hakkınca gerçekleştirmenin başarı sağlayacağında hemfikirdir.  (Yine de bu yönde gelecek bilgiçliklere karşı ekstra belirtme ihtiyacı duydum.)

Yeni partinin tüzüğü, iç örgütlenmesi ve ilkelerinin, doğrudan demokrasi yöntemlerince tartışıldığından eminim. Bu yönde çalışan arkadaşlara da güvenim tam. Ben daha çok yeni partinin ismi, logosu ve sloganına odaklanmak istiyorum.

İmaj çağında hele ki yeşil ve sol hareketlerin yeni (ana akım) medya düzeninde kendisine yer bulamaması düşünülünce, tıpkı alternatif eylemlilik modelerinde olduğu gibi anaakım düzen partilerine kıyasla aslında bizim çok daha yaratıcı olmamız gerekliliği ortaya çıkıyor. Üstelik Selim Türkhan‘ın seçimlerde oldukça etkili olduğunu da unutmamak gerekiyor. Buna karşılık Gülen Cemaati’nin yaptığı gibi dünyaca ünlü çağdaş imajmakerlara parayı verip, düdüğü çalabilecek durumda değiliz. Açıkçası daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere Ak Parti’nin kurulurkenki başarısında logosundan ismine, sloganından Ankara’daki merkez binasının mimari yapısına kadar sembollerin kullanımı müthiş başarılıydı. Keşke bu kadar ileri teknikleri kullanan partinin altından zaman içinde görüldüğü gibi taşra despotları çıkmasaydı.

Bence isim konusunda Türkiye’deki en başarılı örnekleri Anavatan Partisi, Ak Parti, Refah Partisi ve Genç Parti oluşturur. Bunlardan üçü zaten iktidar olduğu gibi Genç Parti ise ne tüzüğü, ne parti içi demokrasisi, ne ilkeleri, ne de projeleri tartışılmadan %7 küsür oy aldı. Bu isim genç ve apolitik Türkiye’de o kadar pozitif bir çağrışım ki; aynı isimle şimdilerde medyatik bir sima liderliğinde yine bir parti kurulsa %3 oyunun cepte olduğunu iddia edebilirim.  Daha eski partiler de bu tartışmaya eklenebilir ancak o isimlerin yaşatıldığı zamanları bizzat deneyimlemediğim için fikir beyan edemem. Benim gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de kurulmuş 60 küsür parti arasında yukarıdaki isimlerin başarısı, tek kelime olmasıyla ve o sözcüğün de ideoloji hatırlatmamasıyla ayırt edilir. Yani toplum CHP, DYP, DSP, SHP, ÖDP, BDP, DTP, TKP gibi isimlerden sıkılmış durumda. Kusuruma bakılmasın ama bizimle benzer tüzük ve mekanizmalara sahip olduğunu sandığım ve bizimle benzer evrensel düşünce değerlerine yönelmiş EDP ismi de bence başarısız bir isim örneğini oluşturuyor. Bunlar ismiyle hemencik eskiye uyumu anıştırmakta. Oysa Türkiye sığ siyasetinde toplumun her zaman yeni olana meylettiği gözlemlenebilir.  Aynı torna atölyesinden çıkmış gibi duran bu kısaltılmış üç harflere nazaran DSİP, EMEP, ANAP gibi dört harflilerin bile daha yaratıcı olduğunu sanıyorum. Yeni bir soluk iddiasında olan her partinin sembollerinde yeniliğe gitmesi, ilk duyuşu pozitif yönde etkilemekte, merak uyandırmaktadır. Ak Parti’nin AKP olmadığını, buna karşılık eskiden kalma partilerin de Ak Parti’yi ille de AKP olarak yani eski seslerle çağırmasında yaşanan gerginliğin esas anlamı budur. Eskiler “sen de bizdensin” dedikçe Ak Parti “hayır, ben yeniyim” dercesine bağırmaktadır.

En çok yeşil partilerin merak edilmeye ihtiyacı var. Türkiye toplumunda özellikle milli eğitim aracılığıyla oluşturulmuş basmakalıp düşünce biçimlerinin neredeyse tümden reddi ve ters yüz edilmesi anlamına gelen ekolojik düşüncenin idrak edilebilmesi için daha çoook zamana ihtiyacımız var. Zaten bizim ve yeni kurulacak partinin de iktidar hedeflemekten ziyade ayakları yere basan sağlam bir muhalefet gerçekleştirmek üzere yola çıktığımızı sıklıkla belirtiriz.

Örneğin e-maillerden gördüğüm kadarıyla yeni partinin ismi için çoğumuzun kulağına “Yeşil Demokrat Parti” veya “Yeşil Demokrasi Partisi” hoş gelmektedir. Bence de bu gösterge aslında tam temsil yeteneğine sahip. Ve hatta Yeşiller’in Yeşili ve EDP’nin Demokrasi’sini alarak tam bir ortaklığı hatırlatmakta. Dahası kısaltılmışı YDP olan bu isim, ses olarak da hem Yeşiller’i, hem EDP’yi anıştırmakta. Buna karşılık bu isim tam anlamıyla eski sesleri hatırlatıyor. Bence bu isimle, kulağımıza hoş gelse de eskiden kalan zihinlerimizin bir ilüzyonuyla karşılaşıyoruz. Aldanmayalım. :) Benim aklımda pozitif bir anlam taşıyacağına inandığım ve kısaltılmışı yine YDP olan “Yeşil Dünya Partisi” var. Bu ismin Türkiye’deki milliyetçi zihniyeti kırabilecek ve küresel bir hareket olduğumuzu anımsatıp, merak uyandırabileceğini sanıyorum ancak bu isim de eski sesler içine sıkışacaktır. Aynısı Yeşil Sol Parti dediğimizde de karşımıza çıkar ve bir arkadaşımızın da belirttiği gibi bizi sol içine sıkıştırır. Sol sözcüğü ise Gündüz Vassaf’ın da sıklıkla belirttiği gibi Türkiye’de daha en baştan lanetli durumdadır.

Yeni kurulacak partinin isminde demokrasi, eşitlik, sol, cumhuriyet, işçi, halk, sosyalist, komunist gibi, daha anlamı içselleştirilemeden içi boşaltılmış sözcüklerin geçmemesi gerekir gibime geliyor. Bu durum yalnızca Türkiye’yle sınırlı değil, dünyada da benzer bir eğilim var ve bunun en güzel örneğini aslında Yeşiller Partisi ve yeşil partiler teşkil ediyor. Bir de elbette Korsan Parti’yi anmak gerekiyor. Bunlar hem tek kelime ve hem de o tek kelimeyle çok net bir anlamı vurgulamakta. Aslında Yeşil sözcüğü de bir ideolojiyi ve hatta yeşil-sol bir ideolojiyi vurgulamasına karşın en azından Türkiye’de henüz içi boşaltılmamış durumda. Tek kelimelik parti isminin yeşil sözcüğü harici alternatiflerini de çokça (özellikle nöbetlerde :P) düşündüm. Doğa partisi, yaşam partisi, hayat partisi, can parti veya Avrupa’daki Korsan Parti gibi “tepki politikası” üreten ve günümüz Türkiyesi’nde “Kara Parti” ismiyle imgesel olarak vurucu etki yaratabilecek oldukça net isimler veya çok daha farklı türevleri düşünülebilir. Ancak hiç birinin dış politikada kendisini temsil ederken yeşiller kadar net bir duruş sergileyemeyeceğini sanıyorum. …Politik anlamda yeşil sözcüğüne ihtiyacımız var.

Bildiğim kadarıyla her iki parti de yeni isimde “yeşil” sözcüğünün geçmesinde mutabık durumda. Zaten partideki arkadaşlarla birlikte benim de çıkmazım, tam da burada başlıyor. Yeşiller Partisi veya Yeşil Parti isminin tek başına gerekli isim imajını verdiği kanaatindeyim. Aslında Ak Parti’nin yaptığı ve Türkiye’deki parti isimleri arasında kendisini benzersiz kılan yani tek kelimenin açılımıyla Adalet ve Kalkınma Partisi dedirten özelliği güzel bir icat. Buna karşılık anladığım kadarıyla isimde böyle bir yaratıcı-açılım sağlayamıyoruz.

Logo konusunda ise son zamanlarda EDP logosunu daha anlamlı bulmaya başladığımı belirteyim. Aslında Yeşiller Partisi’ne ilk üye olduğum zamanlarda hem ayçiçeği logomuzu ve hem de “yüzünü güneşe dön” sloganımızı çok sever ve çok anlamlı bulurdum. Bu ikisi dünyadaki yeşil partilerde de çoğunlukla ortaklaşmış durumda. Her haliyle güneşe benzeyen ve güneşi takip edişi en belirgin çiçek olan “sunflower”, İngilizce’de ve sanırım çoğu diğer dillerde de ses ve slogan uyumu açısından bizdekinden çok daha estetik duruyordur. (Türkçe’de neden güneş değil de ay çiçeği denmiş? Ne alaka?)

Çok severdim ama EDP’nin ağacını hem daha anlamlı bulmaya başladım ve hem de bizim memleket insanının ağaç imgesini güneş imgesinden daha değerli bulacağını sanıyorum. Ağaç sağlamlığıyla, gölgesinin serinliğiyle, bereketi temsil etmesi ve çocukluk çağı çağrışımlarıyla Türkiye’de yeşil-ekolojik algıyı daha iyi temsil eder gibime geliyor. Avrupa’da yeşil partilerin güneşle özdeşleşmesi oraların iklim şartlarıyla da ilişkili. Buna karşılık Türkiye gibi daha güneyde kalan bir ülkede güneş ancak kavuruculuğundan kaçılması gereken bir imgeyi temsil ediyor. Dahası “yüzünü güneşe dön” demek, yüzünü kıbleye dönmekle özdeşleşmiş bir sesin yaşadığı kültürde en fazla İbrahim hazretlerinin bakıp anlamsız ve yalan bulduğu bir mitosu hatırlatmakta… Kısaca logo konusunda Avrupa’daki logolardan farklı olarak ağaç üzerine kurulu bir logonun toplum zihninde pozitif karşılığını daha iyi bulacağını sanıyorum.

Ağaç figürü görseldeki pozitif anlamına karşıt olarak nedense ses anlamında çoğunlukla negatif çağrışım yaratıyormuş gibi. Elbette yaratıcı birşeyler bulunabilir ki zaten sloganın tek olması da gerekmiyor.  Sloganda ekolojik ve kuvvetli etkinin bizim memleketin kültürel zihninde daha çok “toprak” sesi ve sözcüğüyle sağlanacağını sanıyorum. Ayağını toprağa basmanın, elini toprağa değdirmenin, yeniden ve fütursuzca inşa edilen mütahitler iktidarındaki Türkiye’de, betonlaşmaya karşıt duran ortak kültürel zihnimizde pozitif çağrışımlar yaratacak sloganlara gebe olduğunu sanıyorum.

Muhabbetle…

You may also like

Comments

Comments are closed.