Dış Köşe

‘Yeni bir siyasete davet’ – Ahmet İnsel

0

Türkiye’de siyasetin, toplumsal sorunların müzakere yoluyla çözümünün arandığı alan olmaktan çıkıp büyük bir çatışmanın, zor ve şiddet politikasının bahanelerinin üretildiği bir zemine dönüştüğü bir dönemdeyiz. Otoriter kültürün ve toplumsal yapıların güç kaybetmeyen sürekliliği, iktidarın mutlak güç olma haliyle eşanlamlı algılanması, Türkiye toplumunda siyasetin vesayet üretici, vesayet talep edici bir alan olmasına neden oluyor.

Patlak fren

Siyasal tavırlar fikir, değer ve ilkelerden süzülerek gelişmek yerine, mutlak biat, taşkın tutkulu tepkiler ve frenleri patlamış bir faydacılığın karışımından oluşuyor. Giderek daha fazla, muhalefette olduğu gibi -ki bu göreli olarak daha doğaldır- iktidarda da etki değil, tepkinin hakim olduğu bir davranış silsilesi siyasal alana hakim oluyor. Siyasal değerlendirme ve davranışlarda tepkilerin baskın olması, aklın değil reflekslerin siyasete egemen olması anlamına gelir. Bilindiği gibi refleksler de, bireysel ve toplumsal bilinçaltlarına bastırılmış, beynimize kaydedilmiş ama varlığının çoğu zaman farkında olmadığımız “bilgiler”in, işaretlerin tetiklenmesidir. Bunu AKP yönetiminin sergilediği muhafazakâr-milliyetçi reflekslerde olduğu gibi, milliyetçi sağla ulusalcı solun birbirine giderek yakınlaşan reflekslerinde, laikçi çevrelerin irtica umacısı ve dindarların dinsiz şeytan reflekslerinde buluyoruz.
Yeni bir siyasal varoluş tarzına, siyaset yapma biçimine, toplumun siyaseti geri almasına ihtiyaç olduğu çeşitli vesilelerle dile getiriliyor. Ancak güncelin can yakan ağırlığı kadar, siyaseti esas olarak güç olma, iktidar olma olarak gören zihniyetin hakimiyeti, uzun soluklu bir ufku olan bir siyasal oluşumun ortaya çıkmasına izin vermiyor. Yakın tarihlerde solda ya da HAS Parti gibi muhafazakâr dünyada yaşanan gelişmelerin ölü doğmasının önemli nedenlerinden biri de buydu.

EDP ve Yeşiller

Bu karamsar tablo içinde, küçük bir ümit ışığı gene de var. Eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi herkes için yaşanılabilir bir dünya özlemiyle buluşturma girişimi Türkiye’de söz konusu. Eşitlik ve Demokrasi Partisi ile Yeşiller Partisi’nin birleşerek, yeni bir isimle yeni bir parti kurması görüşmeleri son aşamaya gelmiş durumda. Önümüzdeki bir veya iki ay içinde, bir yıla yakın bir zamandır bu amaçla yürütülen görüşmeler, toplantılar, ortak çalışmalar amacına ulaşacak. Daha önce kurulup kapanmış veya bir “adres olsun, bizim olsun” anlayışıyla varlığını sürdüren partilerden bu yeni partinin bir farkı olacaksa girişimin bir anlamı olacağı açık.
İnsanları yeni bir siyasal partiye değil, “yeni bir siyasete davet” ediyor birleşme girişimi. Yukarıda kabaca tarif etmeye çalıştığım, anlık kavgaya kilitlenmiş, içine kapanıp büzüşmüş, bastırılmış korkuların, kadim reflekslerin hakim olduğu egemen siyasal alanın davranış kalıplarına, dogmalarına, değerlerine tabi olmayacak, yeni bir siyasal zemin kurmanın amaçlandığı ısrarla vurgulanıyor. İki partinin birleşmesiyle sınırlı olmayan, bu ilkeleri benimseyen herkesin katılımıyla ortaya çıkacak ivmenin, iki partinin toplamını anlamlı biçimde aşabilmesi koşuluyla yeni bir siyasal oluşum ümit vaat edebilir ancak.

Panzehir

Yeni siyasetin zemininde eşitlik ilkesi var elbette. Günümüz Türkiyesi’nin en can yakan, siyaseti ve toplumu kilitleyen sorunlarının çözümünün anahtarı olan eşitlik ilkesi, aynı zamanda milliyetçi/ulusalcı saplantının da belki yegane panzehiri. Bu nedenle, oluşacak yeni siyasal zeminin her şeyden önce, milliyetçilik/ulusalcılığın bu toplumu giderek boğan tahakkümüne karşı güçlü ve kararlı bir duruşu, sesi olması beklenir. Bu, aynı zamanda, otoriter zihniyet ve pratiklerin sadece siyasal alanda değil, toplumsal yaşamın her parçasında teşhiri ve buna karşı mücadelenin sesi, öncüsü, destekçisi olmak da demektir. Sadece bir “çevre koruma” hareketi olmayan, tam da otoriter karar alma mekanizmalarına karşı mücadelenin bayraktarlığını yapan Yeşil hareket geleneğinin bu noktada katkısı son derece önemli olacaktır.
Bugün Kürt sorunu, Alevi sorunu, eğitim dünyası başta olmak üzere tepeden muhafazakârlaşma girişimleri, yasak ve sınırlamaların sıradanlaşması ve elbette siyasal özgürlükler alanının ürkütücü biçimde daraltılmasının yanında, yaşadığımız bir dizi sorun daha var. Kent politikalarının fütursuzluğu, dayatmacılığı, “ben en iyisini bilirim” kibriyle yürütülmesi, enerji politikalarının bütünüyle hızlı kalkınma saplantısına endekslenerek doğal yaşam alanlarını tahrip ya da yok etmeleri gibi sorunlara karşı yeni bir ortak siyasal tavra ihtiyaç var. Her öneriyi mutlak olarak reddetme değil, her önerinin geniş bir katılım, değerlendirme ve müzakere süreçlerinin sonucunda kabul edilme meşruiyetine sahip olması ilkesinin hayata geçmesini sağlamak demek bu. Bu anlamda, merkeziyetçiliğe kararlılıkla karşı olmayı, etnik kimliklerin tanınma ve eşitlik haklarının, farklı dinsel ve kültürel kimliklerin eşitlik taleplerinin de merkeziyetçi bir yapı içinde çözülemeyeceğini kabul etmeyi gerektiriyor.
Yeni siyaset zemini inşa etmek, bugün birbirinden bütünüyle farklı, birbiriyle hiç kesişmeyen alanlara ait sorunlar gibi gözüken Kürt sorunu veya Alevi sorunuyla, kentsel dönüşüm, enerji, eğitim ve sağlık politikaları gibi sorun alanlarının, elbette içeriklerinin değil ama bunlara çözüm arama biçimlerinin ortaklığını gündeme getirmektir. Kadın-erkek eşitliğini kendi içinde fiilen uygulamaya başlamadan, bunu sağlayacak pratik önlemleri almadan, toplumda kadın-erkek eşitliğinin sözcüsü olmaya çalışmanın anlamsız olacağını bilerek, hareket etmektir örneğin yeni siyaset zemini.
Türkiye’nin modernleşme tarihinin ürettiği özgül mağduriyetlere, egemen iktisadi-toplumsal düzenin, kapitalizmin/neoliberalizmin/piyasa toplumunun yarattığı mağduriyetlere karşı ortak mücadele zemini yaratabilmek demektir yeni siyaset. Özel mülkiyetin toplumsal tahayyüldeki mutlak hakimiyetini kırmak, ortak mülkiyet ve paylaşım alanları yaratmak, bunların meşruiyetine olan kanaatin toplumda güçlenmesini sağlamaktır.
Mağduriyetlerin her birinin farklılıklarını, özgül dinamiklerini inkâr etmeden, birini diğerine tabi kılmadan, eşitlik ve demokrasi zemininde dile gelmelerinin, hak talep etmelerinin, başka talepleri paylaşmalarının, çözüm önermelerinin, ortak çözümler bulmaya çalışmalarının alanıdır bu.
Böyle bir siyasal girişimin giderek tek sesin, tek politikanın, tek değer dünyasının hakim olduğu, çarpışma arzusunun dizginlerinden boşanmaya başladığı günümüz Türkiyesi’nde kısa vadede etkili olacağına inanmak safdillik olacaktır. Ama geleceğin bugünden kurulacağına, toplumsal dönüşümün “bir gün ansızın” gerçekleşmeyeceğine, uzun soluklu bir mücadelenin sonucu olduğuna inananlar için, bugün ve burada bu yeni siyaset çağrısına kulak vermek bir gerekliliktir.

Ahmet İnsel – Radikal2

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.