Köşe Yazıları

Haftanın tortusu

0

* Tayyip Erdoğan seçim mitinglerine Avrupa Parlamentosu’nda başladı. * Başkaldırıyoruz! diyenlere 10 yıl ceza isteği! * Koca İstanbul’da Ahmet Şık’a araç bulunamadı! * Öğrenciler geleceğine sahip çıkıyor, gardiyanlar onları okula kilitliyor. * Tayyip Erdoğan, paramiliter güçleri mi ima etti? * Kürtlere ve solculara seçim (Y)a(S)a(K)!

* Tayyip Erdoğan seçim mitinglerine Avrupa Parlamentosu’nda başladı. Yapılan espri, iğneleme karışımı vurgulamadan başlayarak, tüm söyledikleriyle Tayyip Erdoğan, Türkiyelilere yönelik bir konuşma yaptı, bir nevi seçim startını verdi. Milliyetçi bir “ayar” yaptı Türkiye politikasına. Eğer zaten Türkiye politikasına yapılmış bir konuşma değilse, durum daha da vahim demektir. Baraj konusunda, demokrasi karşıtlığını savunan, insan hakları diyeni iğneleyen bir Başbakan… Liberaller, halen daha şunu savunuyorlar: “Türkiye halkı, AKP’ye AB’ye girme hedefi var diye, değişimi destekledi diye oy veriyor.” Peki, neden şunu söylemiyorlar: AKP, her oy yükseltme hareketine, dışa dönük bir harekatla başlıyor?

* Başkaldırıyoruz! diyenlere 10 yıl ceza isteği! Medya, sansasyon seviyor, sansasyon istiyor. Bir yandan da verilmek istenen gözdağına ortak oluyor tabii ki. Bir gazete manşetinde koca koca yazıyor: Öğrencilere 10 yıl ceza! Bunu okusanız ne hissedersiniz? Ne anlarsınız? Öğrenciler 10 yıl hapiste kalacak değil mi? Öğrenci bir yakınınız varsa da, onları uyarırsınız! “Olaylardan uzak dur!” dersiniz. Hem sansasyon, hem gözdağına yardım!

Medyayı bir yana atalım. Onların işi bu (her anlamda!). Peki bunun nedeni ne? Ne yaptı bu öğrenciler bu kadar yılla yargılanacak? Okullarında toplandılar, bir partinin genel merkezine yürümek istediler! Tüm uygar ülkelerde bunlar olur! Hangi ülkede öğrenciler o tip bir uygulamayla karşılaşırlar, sonra da yargılanırlar? Hiçbirinde! E o zaman bu denklemde başka bir kelime yanlış!

* Koca İstanbul’da Ahmet Şık’a araç bulunamadı! Ahmet Şık mahkemeye çıkacaktı. Araç bulunamadığı için mahkemeye gelemedi. Devlet, kendi “evinde” olan birini, kendi oluşturduğu mahkemeye çıkartamadı. Simgesel bir andı. İlk defa çıkacaktı Ahmet Şık cezaevinden. Öyle bir durum ki, belki de insanların mahkemeye çıkmayı “umutla” beklediği günler geçiriyoruz. Ahmet Şık da o insanlardan biriydi. Şimdi bizi inandırsınlar, bunun kasıtlı olmadığına ve tabii ki “sehven” olduğuna. Dokunan yanar diyorlar ya; desteklerle o ateş zayıfladı, hala yakmaya çalışıyorlar.

* Öğrenciler geleceğine sahip çıkıyor, gardiyanlar onları okula kilitliyor. YGS protestoları devam ediyor, şifre skandalının faillerinden sürekli yeni itiraflar geliyor, sürekli skandala yeni parçalar ekleniyor. Kitapçık sınavdan sonra oluşturuldu dendi, sınavdan önce oluşturulduğu ortaya çıktı. Zaten başta yok denen şifre, mektupla kabul edildi. Olan, hemen tatmin olan ve kendilerini hukuk yerine koyanlara oldu.

Öğrenciler ise bu durumda tabii ki boş durmuyorlar. O sınava girmiş ya da bir yakını hazırlanmış herkes bilir ki, ömrünüzün ortasından geçer ve öncesiyle sonrasını birbirinden ayırır. O ayrımı iyi geçmek gerekir. Fakat, birilerinin o ayrımda hile yaptığını öğreniyorsunuz, bunun açık açık yapıldığını öğreniyorsunuz, hakkınızı arıyorsunuz. Karşınıza da gardiyanlar çıkıyor. Siz hakkınızı aramayın diye, sizi okula kilitliyorlar. Numaralarınızı alıp, hakkınızda işlem yapmakla tehdit ediyorlar. Belli ki onlar da çoktan tatmin olmuşlar! (İlgili bir yazı:“Özgür ve demokratik” bir YGS ve liseliler)

* Tayyip Erdoğan, paramiliter güçleri mi ima etti? YGS rezaletini protesto ile, Türkiye uzun süredir görmediği bir genç politizasyonunu yaşarken, birilerinin bundan, olanlardan rahatsız olmaması tabii ki beklenemezdi. Sonuçta, kafasını kaldırmasın diyerek, boşta kalırsa sağa sola sarar diyerek okullara tıkılan insanlar, sokaklara çıktılar, devletin/hükümetin onlara yaşattığı haksızlığı haykırdılar. Rahatsız olunması çok doğaldı dediğim gibi. Hemen açıklamalar arka arkaya geldi. Tüm liseliler kışkırtılıyordu, sokağa belli “ideolojik” grupların etkisiyle çıkartılıyordu! Hükümetin ideolojisiz olduğu gibi bir kabulümüz olacak tabii ki. Ortaya çıktı ki, liseliler ve aileleri kışkırtılmıyor, hak arıyordu. Tam da bu noktada ağızlardaki bakla çıkıverdi. Bakın ne dendi: “Taksim’de bin kişiyi, iki bin kişiyi yürütmek, iki bin genci yürütmek problem  değil. Onlar YGS sınavının karşısında tavır ortaya koyduklarını açıklarken, biz  de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız.” Görülüyor ki, şifre olayı düşündüğümden de çok insana yarar sağlamış. Yoksa kim hakkını arayanların karşısına çıkar ki?

Bunları yazarken aklıma Libya geldi. Kaddafi ordusunu isyancıların üzerine sürdü. Yetmedi. Paralı askerler tuttu Afrika’dan. Onlarla savaştı. Liseliler başta olmak üzere, her hak arayanın üstüne giden polis kuvveti zaten malum. Acaba yetmiyor diye mi ortaya çıkıyor bu 5 bin 10 bin tane genç? Paramiliter bir kuvvete olan özlem mi bu?

* Kürtlere ve solculara seçim (Y)a(S)a(K)! Seçim gitgide yaklaşırken, YSK, seçim gündemine bomba gibi düşen bir dizi karar aldı. 12 tane bağımsızın adaylıklarını düşürdü, üstüne de Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin seçime girmesini engelledi. Bağımsızların yarattığı yankı o kadar büyük ki, başlıbaşına bir skandal olan ÖDP’nin durumu geri planda kaldı.

Şimdi, büyük ihtimalle seçilecek 6 kişinin vekilliğini iptal etmek neyin nesi? Hukuk mu? Bu nasıl hukuk ki dört yıl önce ayrı, şimdi ayrı işliyor? Vekiller var, sicilleri dört yılda değişmemiş, zaten meclisteler ve bu yüzden de bir karar falan çıkmamış haklarında. Onların seçilme haklarını elinden alıyorsunuz? Olabilir mi böyle bir şey? Mantığa sığar mı? Ertuğrul Kürkçü mesela. Yahu bu adam ne zaman hapse girdi? Bu adamla karşı kamplarda olanlar “kahraman” oldular, bakan oldular. Kürkçü ise aday olamıyor.

Şimdi BDP tartışıyor, seçime girelim mi? Girmeyelim mi? Diye. Çok haklı bir tartışma. Kimse göz göre göre, yerine yeni bir kişiyi aday göstermeyeceğini bile bile böyle bir hata yapmaz! Yapamaz. Bu kadar dikkate karşın, birileri size “olmaz!” diyorsa, sizin de “oynamıyorum!” deme hakkınız tabii ki vardır. Olmalıdır. Nasıl olacak bilmiyorum ama siyaset bu hukuksal garipliği aşmalıdır. Ve bunu aşma görevi asla Kürtlerin görevi değil. Partileri meclise girmesin diye baraj kondu! Bağımsız aday oldular girdiler. Bağımsız olmasınlar diye bağımsız harçları 17 kat arttı. Bir şekilde bulup girdiler. Şimdi de iş işten geçtikten sonra siz aday olamıyorsunuz deniyor.

Bir de, bu seçimin sonucunda yeni Anayasa yapılacağı söyleniyor! BDP, seçime girmezse ve boykot ederse, ne seçimin meşruluğu, ne de Anayasa’nın meşruluğu tartışmasız kalır. Hükümetin, bu ben bilirim, ben yaparım, hukuku ben kontrol edersem tamam, etmezsem olmaz tavrı yüzünden bir Anayasa tartışma dönemi daha boşta kalır.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.