ManşetYeşeriyorum

Direniş, Örgütlenme ve Ruhanilik: Zapatista Kadınları Mücadelelerini Yeniden Tasarlıyor – Sylvia Marcos

0

“Giyinişimizle, konuşmamızla, yönetme ve organize olma biçimimizle, dua etme, kolektif çalışma şeklimizle, dünyaya olan saygımızla, kendimizi onun bir parçası olarak kavradığımız doğa anlayışımızla tanınmak ve saygı görmek istiyoruz”. [i]

Sylvia Marcos

Meksika meclisine o gün seslenen ikinci kadın olan Maria de Jesus Patricio, diğer adıyla “Marichuy”, en büyük yerli siyasi gruplar ağı olan CNI’yi temsil ediyordu. Konuşmasında kadın haklarına saygı gösterilmemesine sadece yerli topluluklarda rastlanmadığını üzerine basarak tekrarladı. Bu sırada salondan alkışlar yükseldi. “(…) geleneksel âdetler toplum içindeki yerli kadınların haklarına zarar veriyorsa, bunun sadece yerli halkları ilgilendiren bir sorun olmadığını düşünüyoruz. Sadece bu bölgelerde yaşanan bir sorun değil, tüm toplumda tezahürünü görebildiğimiz bir problemle karşı karşıyayız.”[ii]Konuşmasının devamında Marichuy , sözlü geleneğin getirdiği hitabet yeteneğini kullanarak, iyi olan, takdir gören “usos y costumbre”leri ( örf ve adetlerini) saymaya başladı: “Umumî işleri kotarmak için kolektif işbirliklerinin kurulması, ritüellere katılan kadınların spiritüel liderlikler üstlenmesi, iktidar ve varlık elde etmekten ziyade topluma hizmet etmek için siyasi temsilcilik görevlerinin üstlenilmesi, yaşlıların bilgeliğine saygı gösterilmesi ve mutabakata dayalı karar alma mekanizmaları.” Bunun ardından yerli kadınların durumunu kötü etkileyen baskıcı yargı sistemini ve bunu çevreleyen din kurumlarının etkilerini dile getirdi.[iii]

2002 yılının aralık ayında şöyle denmişti: “Amerika kıtasının yerli kadınlarının Birinci Zirve’sinde yapılan nihai açıklamayla getirdiğimiz talepler şunlardır: Devletler kendi kamusal politikalarında bizim dünya görüşümüze, özellikle de ritüel törenlerimize ve kutsal yerlerimize saygı göstermeli… Farklı mezhep ve dinlerden talebimiz, yerli halkların inanış ve kültürlerine saygı göstermeleri ve bizi, ruhaniliğimizle çatışan dini vecibelere zorlamamalarıdır.”[iv]

Orta Amerika’da yaşayanlar eski geleneklerini, içine düştükleri toplumsal-siyasi değişikliklere karşın koruyor ve yeniden canlandırıyorlar. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan yerli halklar, dünyayı algılamak konusunda kendi terimlerini geliştirdikleri bir medeniyet kurup yaşattılar. Onu kıtanın sömürgeleştirilmesi boyunca korudukları gibi günümüzde de korumayı sürdürüyorlar, sembolik ve dini evrenlerini yorumlamak için haklarına sahip çıkıyorlar. Bu yeni ruhaniliği tarihsel bağlamda değerlendirmek için, tarihsel ve etnografik metodolojilerin ötesine geçmek ve bu dini ve toplumsal cinsiyetçi [gender] rollerin dayandığı felsefi düzlemi sürece dahi etmek gerekir. Bu sayede Orta Amerikalı halkların, kendi kozmoslarını nasıl algılayıp kurduklarını ve onu bir dişil‑eril ikiliğe oturttuklarını görmek mümkün olacaktır. Buradaki iddiam, bugünün çağdaş koşullarına adapte oluyor olsalar da, Latin Amerika yerlileri için yerli bilme şekillerinin özelliklerinin verdikleri mücadelenin görünmeyen boyutlarını açığa çıkarıyor olduğudur. Bu açık paradoksun tam manasıyla anlaşılabilmesi için, birbirini dışlayan ikili kategorilere dayanmayan bir epistemik evrenin “ötekiliği” kabul edilmelidir.[v] Yerliler, tezatların tek potada birleşmesini tutarlı bir olgu olarak algılamaktadır. “Yerli ruhaniliği” ve toplumsal cinsiyetçi ikiliğin derin karmaşıklığını çözmek, bu yeni ruhaniliğin içerdiği sömürgecilikten kurtulma çabalarının nasıl işlediğini ve Orta Amerika halklarının yüzyıllar sürmüş tutsaklıklarını nasıl “ruhani” bir dini düzleme taşıyabildiklerini bize gösterir. Bu düzlem, yerli halkların toplumsal adalet için verdikleri siyasi mücadeleyle yakından ilişkili ve bağlantılı olmanın yanı sıra karşılıklı olarak da birbirine bağımlıdır.

Birkaç yıl önce, çığır açan kitabı Meksika ve Orta Amerika Yerli Ruhaniliği’nde Gary Gossen, ruhanilik kavramını şöyle tarif etmişti: “…Anahtar kelime olan ruhanilik, ‑çeviri vasıtasıyla- (yerli) inananların ve uygulayıcıların içsel durumlarını, dünya görüşünü ve kozmolojisini dile getirmeye çalışır.”[vi]

On küsür yılın ardındanbirden fazla yöneticisi olan yerel kadın grupları ağı, Birinci Zirve’de bir araya geldi ve ruhanilik kavramını, artık çeviri gerekmeksizin içselleştirdi. Bu sözcüğü kullanarak hem dinî gelenek ve icralarının resmedilişine (batıl inanç değilse, cahil ve geri kalmış) meydan okuyor, hem de kozmolojileri ve dünya görüşleri yoluyla kendi inançlarına (“ruhanilik”) karşı saygı gösterilmesini talep ediyorlar. Buradan itibaren, bugünün yerli kadınlarının adalet mücadelesi ve kendi eğitim ve ruhanilik haklarını şekillendirdiği biçimiyle Orta Amerika kozmolojisinin bazı temel unsurlarını değerlendirmeye çalışacağım.

 

Aynılık ya da Eşitlik – İkilik

Kadın ve erkeği birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak gören bir felsefi mirasın varisleri olan yerli kadınlar kozmolojik birikimlerini ifade etmeye uygun ifade olarak la paridad üzerinde mutabakata varmıştır: Aynılık. Başka bir deyişle “aprendiendo a caminar juntos”, yani birlikte yürümeyi öğrenmek!

Eski Meksika’da dişil‑eril ikili birlik, evrenin yaradılışında, türemesinde ve iyileşmesinde ve sürdürülebilmesinde büyük öneme sahipti. Dişil ve eril olanın tek kutuplu bir ilke içerisinde erimesi, Orta Amerika düşünme biçiminde sürekli karşımıza çıkan bir niteliktir. Hem tekillik hem de ikiliği içeren bu ilke, en üst Yaratıcı olan ve adı “Çifte Tanrı” ya da “İkili Tanrılık” anlamına gelen Ometéotl başta olmak üzere tanrı ve tanrıçaların çiftler halinde temsil edilmesiyle tezahür eder. On üçüncü gök kubbenin ardında bulunan Ometéotl dişil-eril bir çift olarak tasavvur edilmiştir. Bu üstün çiftten doğan diğer ikili tanrılar da doğal fenomenleri vücuda getirirdi. Örneğin Thompson, Maya dinideki Itsam Na ve partneri Ix Chebel Yax’tan söz eder.[vii] Las Casas, Izona ve eşinin oluşturduğu çiftten bahseder[viii]; Diego de Landa’ysa da Itzam Na ve Ixchel’e tıbbın tanrı ve tanrıçası diye atıfta bulunur.[ix] Michoacan bölgesi sakinleri için yaratıcı çift Curicuauert ve Cuerauahperi’ydi.

Omecihuatl ve Ometecuhtli, İkili Tanrı Ometéotl’un dişil ve eril yarılarını temsil eder. Kadim Nahua mitoslarına göre bu iki tanrı büyük bir kavgaya tutuşmuş, bu esnada tabak ve çömlekler kırmış ve yere çarpan her çömlek parçasından yeni bir çifte tanrı meydana gelmişti. Bu efsane kimi araştırmacıya göre tanrıların çokluluğunu açıklarken, aynı zamanda ilk ikili tanrının diğer ikiliklere nasıl can verdiğini de gözler önüne seriyor. Bu durumda her daim var olmuş ve tüm evrene yayılmış bir ikilik olan toplumsal cinsiyet, tüm fenomenlerden sorumlu çoklu özgül ikilikleri “doğuran” olarak görülebilir.

Orta Amerika’nın her yerine nüfuz etmiş olan yaşam/ölüm ikiliği, aynı ikili gerçekliğin iki farklı unsurudur. Bunu Tlatilco’da bulunmuş ve başının bir yarısı yüz, diğeriyse kurukafayla temsil edilmiş bir figür örneğinde açıkça görebiliriz. Kozmos düzeyinde güneş ve ay, bir eril‑dişil mütekabiliyeti olarak kabul edilmektedir.[x] Benzer şekilde yeni doğan bebeklerin törensel yıkanmasında, dişil ve eril sulara başvurulur.[xi] Kozmik ikiliği başka yerlerde de görebiliriz; örneğin mısır dönüşümlü olarak hem dişil (Xilonen-Chicomeocoatl) hem de erildi (Cinteotl-Itztlacoliuhqui).

Kozmosun aslî düzenleyici gücü olan ikilik, zaman ölçümüne de yansımıştır. Zaman iki takvim tarafından sürdürülür: Biri, insan gebelik döngüsü ile ilişkilendirilmiş olan 260 günlük (13×20) bir takvimdir[xii], diğeri ise 360 günlük (18×20) bir tarım takvimidir.[xiii] Bu takvimi astronomik takvime adapte etmek için 5 gün eklenmiştir. CNMI üyesi bir kadın olan Candide Jimenez’in de dediği gibi “La dualidad se da.” İkilik içinde yaşıyoruz; ritüellerde, dizilerde, ortak yaşamımızda…[xiv]

Hem Frances Karttunen hem de Gary Gossen, Orta Amerikan ikiliğini dinamik olarak tanımlar.[xv] Diğer yazarlar, zıtların kutupsal düzenlemesine ikiliğe koşulların veya hareketin kesin bir “tersinirlik” veren bir bütünleyicilik ekler. Akıcılık çift kutupluluğun kapsamını, feminen ve maskülene daimî değişken bir doğa vererek derinleştirir. Akıcılıkla birlikte feminenlik her zaman maskülenliğe ve zıddına da nakil hâlindedir.

 

Akışkan Gerçeklik

Böylesine iyi yapılanmış bir evrende piramit benzeri bir “hiyerarşi” düzenine ve katmanlaşmaya yer olamaz. Sayısız Nahua anlatısında, ilamatlatolli’ye de (yaşlı bilge kadınların söylevleri) baksak,heuhuetlatolli’ye de (yaşlı erkeklerin konuşmaları), ya da tanrı çiftlerinden bahseden kaynakları da incelesek, bir tarafın diğer taraftan “üstün” olduğu şeklinde bir çıkarıma varamayız. Aksine, bu kavramsal evrenin dayanağı olan bir nitelik de ikiliklerin gözler önüne serilmesi gibi görünmektedir. İkiliklerin bu şekilde işlenişi, gökte, yerde ve hatta yerin altında ve evrenin dört bir köşesinde kendini gösterir. Süregelen bu çözülme her zaman hareket halindedir ve asla katı bir şekilde katmanlaşmış veya sabitlenmiş değildir. Böylece ikilik, tüm evrenin içine işler ve her nesnede, durumda, ilahta ve bedende izini bırakır.

EZLN – Ejército Zapatista de Liberación Nacional (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) sahneye çıktıktan sonra “kadın hakları” kavramı Chiapas’a geldiğinde, yerli kadınlar eşitlik ifadesini sürekli duyar oldular. Bu sürece destek olmak için oraya gelmiş olan yardımsever kadınlar tarafından talep edilen eşitlik, yerli kadınlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Orta Amerika evren bilincinde eşitlik diye bir kavram yer almaz. Bu bilinçte, tüm evren, birbirini –farklılıkları aracılığıyla- dengeleyen unsurlar sayesinde var olmuştur ve böylece denge yaratılır.[xvi] Bu denge sürekli değişim halindedir.[xvii] “Eşitlik” ise sabitlik, hareket etmeyen bir şey gibi algılanır. Dahası, iki varlık asla aynı olmak yoluyla eşit olamaz. Bu ikilik kavramı günlük yaşamlarında ve ritüellerinde böylesine yer etmişken, eşitlik yerli kadınlar için çaba sarf edilecek bir kavram değildir.[xviii] Yerli hareketinin içinde bulunmuş olanlarımız görmüştür ki “caminar parejo” (beraber yürümek), yerli kadınların erkeklerle olan ilişkilerini yürütürken kullandıkları metafordur. Denge kavramı, eşitlik kavramına bir alternatif teşkil etmeye başlamıştır.

 

Toprak Anamız/Kutsal Toprak: Bir İnanç

Sık sık yerli halkların yurt, toprak ve arazi talep ettiklerini duyarız. Bu talep dünya üzerindeki her yerli halkın temel hak iddiası gibidir. “Yerli halkların hayatta kalmaları, ayrılmaz bir şekilde toprakla bağlantılıdır.”[xix] Peki ama yurt ve toprak talebi ne demektir? Yerli kadınlar için toprakla olan ilişkilerinin birden fazla anlamı olduğu çıkarılabilir. Toprağın, ana olarak sembolize edilmesi kadınları ona bağlar. Kadınlar dünyanın beden bulma aracı ve üreyicileridir. Comandanta Esther yakın zamanda Kongre’de yaptığı konuşmada bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Toprağa olan saygımızın ve yaşam anlayışımızın başkaları tarafından tanınmasını istiyoruz; toprak doğadır ve biz de onun parçasıyız.”[xx] Kendine has İspanyolcasıyla yaptığı bu konuşmada çok karmaşık bir toprak kavramı ortaya çıktı. Bir kere her şeyden önce toprak bir varlıktı. Nurio, Michoacan’daki Ulusal Yerli Halklar Kongresi’nde yerli bir kadın şöyle konuştu: “Tüm nehirlerimiz, tüm ağaçlarımız, toprağımız, oldukları gibidir… hala canlıdırlar.”[xxi] Toprak canlıdır; varlıklara nasıl saygı duyuyorsak ona da saygı duymamız gerekir. Bolivya ve Ekvador gibi bazı Latin Amerika ülkelerinin yenilenmiş çağdaş anayasalarında toprak, hakları olan bir tebaa kabul edilmektedir.

Kuzey ve Güney Amerika’daki yerli halkların yaşam görüşlerinde yer bulan, yeryüzünde yaşayan “insandan öte” varlıklar üzerine yapılan araştırmalar, bu yoruma bir arka plan teşkil eder.[xxii] Orta Amerika mitolojisinin büyük kısmında dünya kutsal bir yerdir.[xxiii] Dişil olan dünya, verimli bir ilahtır. Üzerinde yaşayan insanların başlarına gelen tehlikeleri ve kötülüğü de barındırır. Dünya aynı zamanda kaygan ve korku verici bir yerdir.[xxiv] Klasik iyi-kötü ikiliğiyle algılanır. Doğaüstü bir varlık olarak, yaptığınız işlere göre size zarar da verebilir, fayda da sağlayabilir. EZLN’nin şair subcommandante’si Marcos, bunu şöyle ifade eder: “Bu yerli halklar toprağın ana olduğunu söylerler; derler ki toprak, kültürel dölyatağıdır, onun içinde yaşar tarih, onun içinde yaşar ölüm.”[xxv]

Yerli halkların dünyaya bakış açısı aynı zamanda ahlaki nitelikler de taşır ve ahlaki düstur der ki kişi her koşulda çok dikkatli hareket etmelidir. Yerli halktan Maya Manuel Gutienez E. çağdaş Hıristiyanlar hakkında şöyle söyler: “…kadim…inancın varisleri olarak…kurtarıcı bir umuttan çok tedbirli bir beklentiyle şekillenen, ihtiyatlı bir inanç geliştirdiler…”[xxvi]

Toprağın yerli kadınlardan gördüğü bu hürmet ve inanç, nadiren dikkate alınır. Genellikle toprak sahibi olma ya da miras olarak toprak edinme kavramlarına indirgenir. “Toprak” sanki yalnızca bir malmış gibi dillendirilir. Bugünün dünyasında bir toprak parçasına sahip olabilirsiniz ya da yerli kadınlar toprak sahibi olma ya da miras yoluyla toprak edinmeyi ister. Yerli halkları ortak mülkiyet hakkından mahrum bırakan bir toplumda bu talep anlaşılırdır ve zaruridir.

Ancak yerli kadınlar toprağa, köklerinin salındığı yer, kutsal bir mekan, benliklerine işleyen bir sembol olarak sahip olma hakkı talep etmektedir. Zirve’de yerli kadınlar bildirgesinde şöyle yazıyordu: “Hükümetlerin Toprak Anamızın değerine ve yerli halkların atalarından kalan toprakla olan ruhani ilişkilerine saygı duymalarını talep ediyoruz…”[xxvii]

 

İtaat Ettiğimiz Önderlik (Mandar obedeciendo)

Bu deyim gerçekte ne anlama geliyor? Hangi kültürel etkilerden kaynaklandı? Lenkersdorf bunun Zapatista’lar tarafından yaratılmadığını söylüyor.[xxviii]Bu deyim Chiapas’daki Tojolabal Maya Yerlilerinin sıradan bir tabiridir ve 1970’lerde derlenen Tojobal-Espanol-Tojobal sözlüğünde yer alır. Açıktır ki, bu deyim sözlükten eskidir. Lenkersdorf’a göre, bu deyim Zapatista’ların atalarından kalma bilgece Maya fikir ve deyimlerini – özellikle Tojobal grubunun eski deyişlerini – ulusal siyasal tartışmaya nasıl dâhil ettiklerinin bir örneğidir.

Ama mandar obedeciendo deyimine dönersek, bu bazı eleştirmenlerin iddia ettiği gibi, gerçekten de birinin diğerine kumanda ettiğini, birinin diğerine tabi kılındığını mı ima eder? Lenkersdorf bu deyimin derin anlamını çözmeyi sürdürür.[xxix] Özgün Maya deyiminin çevirisi şöyledir: “Yetkililerimiz komut alır.” Ortak, topluluksal “biz” komutları verendir. Bu “biz” en üst yetkilidir. Başka bir anlam düzeyi, “bu toplulukta yetkililerimizi kontrol eden biziz.” Tojolabal dilinde, yönetmek “iş” anlamına gelir: yönetenler, “çalışanlardır.” Bazen, bu deyim biraz değişir ve şu anlama gelir: “topluluğun yetkilileri-çalışanları.” Bu topluluksal “biz” içinde herkesin bir işlevi vardır. Bu ufki(yatay) bir topluluktur, ama herkesin işlevi aynı değildir. Kilise başkanları, yerel yönetim temsilcileri vardır. Herkesin, en yüksek yetkili olan topluluksal “biz” denetiminde kendi özgül görevi vardır.

Gördüğümüz gibi, bu topluluklarda mandar (komuta) kavramı tamamen farklı bir kavramdır. Azami yetke olarak bu ortak “biz” bazı kişilerin onlar adına konuşmasına karar verebilir. Lendersdorf der ki, sorun, Mayaların usullerinden tamamen habersiz olan (Meksika) egemen toplumunun bu sözcüleri önder sanmasındadır. Bunlar önder değildir, yalnızca topluluksal “biz” tarafından seçilen sözcülerdir. O zamana kadar bilinen sözcüler konuşmadıysa, bu topluluksal “biz”in sessiz olduğu anlamına gelmez. Örneğin, Zapatismo’nun ulusal sahneye çıktığı yedi yıldan beri, birçok farklı (kadın) sözcü duyduk. Bir süreliğine seçilen Ramona oldu. Ana Maria da bir süreliğine görünür oldu, sonra Comandanta Trini geldi ve sayısız başka kadın belirdi ve kayboldu. Şimdi Comandanta Fidelia, Yolanda’yı duyuyoruz. Denilebilir ki, hepsinin mazhar olduğu kabulle, gözükmeye, önderlik etmeye, yönetmeye devam etmeleri gerekir, ama mevcudiyetlerinin temeli bu değil. Meksika Kongresinde evvelce dikkatimizi çekmemiş olan iki kadın duyduk: Commandanta Esther ve Maria de Jesus Patricio. “Birçok yapıyı topluluksal örgütlenme düzeyinde tanılayabiliriz… bilginin yaratılması ve yeniden yaratılması için örgütlenme – ruhani yaşam da buna dahildir.”(s. 174)[1] Topluluksal “biz” (kadın) sözcülerini seçer. Esther, milletvekilleri karşısındaki sunumunda, bunu şöyle ifade etti: “Biz kumandanlarız (İspanyolca dişil haliyle), topluluksal olarak kumanda edenler, halklarımıza itaat ederek kumanda edenler.”[xxx]

 

Kalbimizle Düşünüp Örgütlemek

Yerli kadınların taleplerinde merkezi konumda olan bir sözcük varsa, o da corazon’dur, “kalp.” Kalp (Lopez Austin’e göre teyolía[xxxi]) en yüksek entelektüel etkinliklerin mekânıdır. Hafıza ve akıl orada yaşar. Kalp duygulara ve aşka bir gönderme değildir; yaşamın kökenidir. Chiapas’taki Maya yüksek toprakları hakkındaki klasik bir etnografya eseri, Calixta Guiteres-Holmes’un Perils of the Soul’u (Ruhun Tehlikeleri), kalbin bölge insanları için ne ifade ettiği konusunda çok açıktır. Kalp tüm bilgeliğe sahiptir, hafıza ve bilginin mekânıdır, “algılama onun aracılığıyla gerçekleşir.”[xxxii]

1997’de Oaxaca’daki Birinci Ulusal Yerli Kadınlar Kongresinde, yaklaşık beş yüz yerli kadın hep bir ağızdan dedi ki: “Grabar en nuestros corazones” [Kalplerimize nakşedin]. Hafızanın bu mekânında kadın ve yerli halk olarak hakları hakkında tüm öğrendiklerini tutuyorlardı.[xxxiii] 1995’de, Comandanta Ramona CCRI Comandancia General del Ejercito Zapatista de Liberacion Nacional’den bir mesaj gönderdi: Meksika halkına, Meksikalı kadınlara, ülkemizdeki herkese sesleniyorum.” Mesajının sonunda, dedi ki: “Tüm kadınların kalkmasını ve hepimizin hayal ettiği özgür ve adil Meksika’yı inşa edebilmek için örgütlenme gereksinimini kalplerine ekmelerini istiyorum.” Açıktır ki, kalp iş ve örgütlenmenin mekânıdır. Yalnızca duygular ve heyecan örgütlenmeye yetmez.[xxxiv] Lendersdorf der ki, Tojolabal’daki sanatların belirleyici özelliklerinden biri “kalbin düşündüğünü ortaya çıkartmalarıdır.”[xxxv] Düşüncenin mekânı olarak gene kalpten söz ediliyor, kafadan değil.

Şimdi de Comandanta Esther’in 28 Mart 2001’de Camara de Diputados’taki konuşmasına bakalım. Şöyle dedi: “Onlar [milletvekilleri] aklı kendi yanına almış olan bir dünyaya, uzamlarını, kulaklarını ve kalplerini açtılar.” Kalp kendini akla açar. Kadınlar “kalp” kavramını kullandığı zaman, bunun derin içerimlerini kaçırabiliriz. Bu onlar için yaşamın merkezidir, aklın, hafızanın merkezi. Ne kadar sevgiyle çevirsek de, söylemlerindeki kalbe olan göndermeyi, salt heyecan olarak duygusallaştırmayalım, sömürgeleştirmeyelim ya da indirgemeyelim. Bu istemeden etnosantrik yorumlamalara götürebilir. Örgütlenmek için bir araya geldiklerinde, şöyle derler: “Sa siente fuerte muestro corazon” “Kalbimiz kendini güçlenmiş hissediyor” (kişisel iletişim).[xxxvi]

Zirvede sunulan belgelerden biri diyor ki: “atalarımızın seslerini olduğu kadar ruhsal seslerimizi de dinleyen kalp hakkındaki kadim bilgiye göre kimliğimizi yeniden inşa etmeyi kendi kendimize öneriyoruz…”[xxxvii]

 

Tüm Varlıkların Karşılıklı İlişkililikleri: Dünyada Var Olma Halleri

Orta Amerikalılar için, dünya “dışarıda bir yerlerde,” onların dışında ve ayrı oluşmuş değildi. Onların içindeydi hatta onları kat ediyordu. Eylemler ve sonuçları, “Ben”in çevresinden çözümsel olarak soyutlanabileceği Batı düşüncesinde olduğundan çok daha tertipliydi. Üstelik bedenin geçirgenliği evrenin özündeki geçirgenliği, maddesel ve maddesel-olmayan arasındaki sürekli geçişin karakterize ettiği bir varoluş düzenini tanımlayan tüm “maddi” dünyanın geçirgenliğini yansıtıyor. Bu kavramlaştırmada, evren tam anlamıyla geçirgen bir bedenselliğin tamamlayıcılığı olarak ortaya çıkar. Klor de Alva şöyle yazar: “… Nahua’lar çok boyutlu varlıklarını bedenlerinin ve etraflarındaki fiziksel ve ruhsal dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak tahayyül ettiler.[xxxviii]

Nahua’nın “kavramsal varlığının” Conquista (Güney Amerikanın Fethi) sırasında Hıristiyanınkinden çok daha az kısıtlı ve “ötekilerle, bedenle ve ötesindeki dünyayla fiziksel ve kavramsal bütünlük” oluşturmaya daha fazla eğilimli olduğunu ekler. [xxxix]

Comandanta Esther’in deyişiyle yeryüzü hayattır, doğadır ve hepimiz onun bir parçasıyız. Bu basit deyiş, Orta Amerika kozmos kavrayışının tamamlayıcılığı içinde bütün varlıkların birbiriyle bağlantılı olduğunu ifade eder.[xl] Varlıklar birbirinden ayrılamaz. Bu temel ilke bugün yerlilere ait tıp sistemlerinde, ayrıca ilk tarihsel ana kaynaklarda tutarlı bir biçimde karşımıza çıkmaktadır.[xli] Bu ilke, insan kolektifliğinin, herhangi bir bireyselleşmenin çok zor olduğu çok özel bir biçimini oluşturur.[xlii] “Ben” çevresindekilerden soyutlanamaz. İçerisi ile dışarısı arasında daimi bir geçiş vardır.[xliii] Lenkersdorf Tojolabal dilindeki (Chiapas’ta bir Maya dili) bir ifadeyi yorumlar: “Lajan, lajan aytik” “estamos parejos”, yani “hepimiz özneyiz.” Lenkersdorf’a göre bu deyiş, Tojolabal kültürünün temelinde yatan “öznelerarasılığı” ifade eder.[xliv] Bu deyiş bizi yerli kadınların tercih ettikleri, yukarıda bahsettiğimiz terime de götürür. Yerli kadınların eşitlik üzerinde değil de “benzerlik” (parity, caminar parejos, la paridad) üzerinde ısrar etmeleri ortak miraslarından, kendi kozmos kavrayışlarına daha iyi uyan alternatif toplumsal cinsiyet kavramları aldıkları anlamına gelmektedir.

Bugün Orta Amerika’da yerli kadınlar tarafından yeniden üretilen bu yaygın ruhani ve kozmolojik göndermeleri incelediğimizde, hepsinin özünde şunun olduğu görülmektedir: Evrendeki herkesin ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olması. Yeryüzüyle, gökyüzüyle, bitkilerle ve gezegenlerle bağlantılı kadınlar ve erkeklerin öznelerarası niteliği. Comandanta Esther’in yasa yapıcılar karşısında “bize hayat veren, bizim doğamız olan” yeryüzünü savunmasını başka nasıl anlayabiliriz? “Mandar obedeciendo”nun birinin diğeri üzerindeki dayatması olmamasını başka türlü nasıl yorumlayabiliriz? “Biz”in aynı zamanda “ben” olmasını? Kolektif özneler olarak cemaatlerin bir birliği yansıttığını?

 

Son Düşünceler

Yerli kadınların atalarının dini mirasını canlandırma yönündeki girişimleri, sömürgeleşmeyi çözen bir çabadır. Önceki esaretlerin çökertilmesiyle, atalarının ilham verdiği bir direniş ufkunu yeniden yaratmaktadırlar. Atalarının ekonomik, siyasi ve kültürel alanda mustarip olduğu itaat ettirmenin şiddetini reddederek bir kurtarıcı bir etik ileri sürmektedirler. Onların seslerinden tekrar tekrar duyduğum bir deyişle bitireyim: “Adalet istemeye geldik, merhamet değil, sadece adalet!” “Biz Zapatista kadınları yorulmuş ya da yılmış değiliz… Mutluyuz, çünkü mücadelemize devam edeceğiz.”

 

Not: Bu yazı kolektif bir çeviri çalışması ile tercüme edilmiştir.

 

Çevirmenler:

Ebru Kılıç

Esen Gür

Mehmet Moralı

Turan Cavlan

Ogün Duman

 

[1] Sayfa numarası 174 değil, 17 olmalı, gönderme de First Indigenous Woman Summit of Americas (Birinci Amerikalar Yerli Kadınlar Zirvesi) op. Cit.

[i] Comandanta Esther, “Queremos Ser Indigenas y Mexicanos,”, Perfil de la Jornada IV içinde, 29 Mart 2001.

[ii] “La mujer frente a los usos y costumbres,” Perfil de la Jornada VII içinde, 29 Mart 2001.

[iii] Age.

[iv] Amerika Kıtası Birinci Yerli Kadınları Zirvesi, Memoria,( belgeler ve son açıklama), Fundacion Rigoberta Menchu, Mexico, 2003, s. 80.

[v] Sylvia Marcos, “Embodied Religious Thought: Gender Categories in Mesoamerica,” Religion, no. 28 içinde, 1998.

[vi] Gary Gossen, Miguel Leon Portilla’nın katkılarıyla, South and Mesoamerican Native Spirituality, Crossroad, New York, 1993, s. 17

[vii] Eric Thompson, Historia y Religion de los Mayas [Maya Tarihi ve Dini], Fondo de Cultura Economica, Mexico, 1975.

[viii] Fray Bartolomé de Las Casas, Apologética historia summaria de las gentes destas Indias [Hindi Bölgesi Sakinleri Tarihinin Apolojetik Özeti], Instituto de Investigaciones Historicas, Universidad Nacional Autonoma de Mexico, Mexico, 1967 [1527].

[ix] Diego De Landa, Relacion de las Cosas de Yucatán [Yucatán Bölgesindeki Şeylerin İlişkisi], Ediciones Porrua, Mexico, 1966, [1574].

[x] Felix Baez-Jorge, Los Oficios de las Diosas, Universidad Veracruzana, Xalapa,1988.

[xi] Fray Bernardino de Sahagun, Historia General de las Cosas de la Nueva Espana [Yeni İspanya Şeylerinin Genel Tarihi]; Bu kitap aslen Codice Florentino [Floransa Kanunu] adıyla tanınır, Consejo Nacional para la Cultura y las Artes, México, 1989 [1577].

[xii] Peter T. Furst, “Human Biology and the Origin of the 260-Day Calendar: The Contribution of Leonhard Schultze Jena (1872-1955), Symbol and Meaning Beyond the Closed Community: Essays in Mesoamericak Ideas, Gary H. Gossen (Der.), Institute for Mesoamerican Studies, State University of New York, Albany, 1986

[xiii] Fray Andres de Olmos, Teogonia e Historia de los Mexicanos, Editorial Porrua, México, 1973 [1533].

[xiv] Candida Jimenez, Amerika Kıtası Birinci Yerli Kadınları Zirvesi, Memoria (hazırlık belgeleri), Fundación Rigoberta Menchu, Mexico, 2003.

[xv] Frances Karttunen, “In Their Own Voices: Mesoamerican indigenous Women Then and Now” (Fince kaleme alınmış bir makalenin İngilizce yazmaları, Noiden Nuoli, The Journal of Finnish Wormen Researchers içinde, 1986; Gary H. Gossen, “Mesoamerican Ideas as a Foundation for Regional Synthesis,” Symbol and Meaning Beyond the Closed Community: Essays in Mesoamerican Ideas, içinde age.

[xvi] Alfredo Lopez Austin, “Cosmovisi ón y Salud entre los Mexicas,”, in Historia General de la Medicina en México, vol. 1, UNAM, Mexico, 1984.

[xvii] Sylvia Marcos, “Embodied Religious Thought: Gender Categories in Mesoamerica,” age.

[xviii] Ibid.; Alfredo Lopez Austin, “Cosmovisi ón y Salud entre los Mexicas,” age.

[xix] Andrea Smith , “Report on the Native Health and Sovereignty Symposium,” in; Political Environments, no 6 ,1998, p. 32,

[xx] Comandanta Esther, “Queremos Ser Indigenas y Mexicanos,” age.

[xxi] Ramón Vera, “Autonomía No Es Independencia, Es Reconciliación,”, in: La Jornada, March 27, 2001, p.4

[xxii] Kenneth M. Morrison, “The Cosmos as Intersubjective: Native American Other-than-Human Persons,” in: Indigenous Religions: a Companion, Graham Harvey, ed., Cassel, London-New York, 2000; Frédérique Appfel Marglin, “Andean Concepts of Nature,” presentation at the Conference on Orality, Gender and Indigenous Religions, Claremont School of Religion, May 2001

[xxiii] Sylvia Marcos, “Sacred Earth: Mesoamerican Perspectives,” in: Concilium, no. 5, October 1995

[xxiv] Louise Burckhart, The Slippery Earth: Nahua Christian Moral Dialogue in Sixteenth Century Mexico, University of Arizona Press, Tucson,1989.

[xxv] Subcomandante Marcos, “La Cuarta Guerra Mundial,” in: Ideas 1, December, 2001, p. 30.

[xxvi] Gary Gossen in collaboration with Miguel Leon Portilla, South and Mesoamerican Native Spirituality, age., p. 277.

[xxvii] Rigoberta Menchu, First Indigenous Women’s Summit of the Americas, Memoria, age., p. 78.

[xxviii] Carlos Lenkersdorf, Los Hombres Verdaderos. Voces y Testimonios Tojolabales , Siglo XX!, Mexico, 1996

[xxix] Ana Esther Cecena, “El Mundo del Nosotros: Entrevista con Carlos Lenkersdorf,” in: CHIAPAS, no 7, 1999, pp. 191—205.

[xxx] Comandanta Esther, “Queremos Ser Indigenas y Mexicanos,” age.

[xxxi] Alfredo Lopez Austin, Human Body and Ideology, University of Utah Press, Salt Lake City, 1988.

[xxxii] Calixta Guiteras-Holmes, Perils of the Soul: The Worldview of a Tzotzil Indian, Free Press of Glencoe, New York, 1961, pp. 246—47.

[xxxiii] Sylvia Marcos, “Mujeres Indígenas: Notas sobre un Feminismo Naciente,” in: Cuadernos Feministas, 1, no. 2, 1997, pp.14—16.

[xxxiv] Comandanta Ramona, “Mensaje de Ramona,” in: Las Alzadas, Sara Lovera and Nellys Palomo, eds., 2nd edition, CIMAC-La Jornada, México, 1999., p303

[xxxv] Carlos Lenkersdorf, Los Hombres Verdaderos. Voces y Testimonios Tojolabales, age, p. 166

[xxxvi] Comandanta Esther, “Queremos Ser Indigenas y Mexicanos,” age.

[xxxvii] First Indigenous Women’s Summit of the Americas, Memoria, op,cit., p 60.

[xxxviii] Jorge Klor de Alva, “Contar Vidas: La Autobiografía Confesional y la Reconstrucción del Ser Nahua,” in: Arbor, no 515—16, November—December, 1988.

[xxxix] Age.

[xl] Alfredo Lopez Austin, Human Body and Ideology, age

[xli] Age.

[xlii] Jorge Klor de Alva, “Contar Vidas: La Autobiografía Confesional y la Reconstrucción del Ser Nahua,” age.

[xliii] Sylvia Marcos, “Embodied Religious Thought: Gender Categories in Mesoamerica,” age.

[xliv] Carlos Lenkersdorf, Los Hombres Verdaderos. Voces y Testimonios Tojolabales, age

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.