Ahmet Atıl AşıcıYeşeriyorum

Yıkarak zenginleşmek mümkün mü?

0

Çok basit bir istatistik bazen ne çok şey anlatabiliyor! Dünya Bankası’nın 140’tan fazla ülke için hesapladığı Net Uyarlanmış Tasarruf (Net Adjusted Savings) verisinden söz ediyorum.

Son krizle beraber herkesin üzerinde hemfikir olmaya başladığı konulardan biri de Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) verisinin refahı ne kadar doğru yansıttığı konusu.

Tanım olarak, bir ülke vatandaşlarının kendi ülkeleri ve dışında bir yıl zarfında ürettikleri mal ve hizmetlerin değeri olan GSMH, halen ülkeler ve yıllar arası karşılaştırmalarda en çok kullanılan veri. Üretim ile refah arasında yadsınamaz bir ilişki olduğu açık; nasıl üretip nasıl paylaştığın ise o kadar açık değil! Bu açıdan bakıldığında GSMH’nın birçok eksikliği var, ve bunlar üçlü krizle beraber daha çok göze batmaya başladı!

Sıkıcı olmak pahasına biraz iktisat yapmak konuyu anlamak için kaçınılmaz. Şu anda ekonomiyi yöneten anlayış üretim ve tüketimden kaynaklanan çevresel ve sosyal sorunları dışsallık olarak ele almayı seçer. Nedir dışsallık? Mesela termik santralde elektrik üretirken havaya saldığınız zehirli gazlar doğaya zarar verir. Esas amacınız kirlilik değil elektrik üretmektir ancak bu da yan etki olarak ortaya çıkmıştır. Dışsallık olarak ele alındığında elimizin kolumuzun bağlı olduğunu da kabul ediyoruz ve refahı ölçerken haliyle dışarıda bırakıyoruz. Oysa insan ve canlı yaşam refahını olumsuz yönde doğrudan etkiliyor: küreyi ısıtıyor, insanları kanser ediyor, suyu toprağı zehirliyor. Sağlık, temiz bir çevrede yaşamak refahın olmazsa olmazları ancak GSMH tarafından göz ardı ediliyor, daha birçok sosyal konu gibi. Tüm derelerinize HES’ler kurarak, gencecik insanlarınıza tersanelerde, taşlama atölyelerinde, madenlerde üç kuruşa işler yaratarak, köprüler yaparak GSMH’nızı hızlı biçimde artırabilirsiniz. Ancak, ne yatağı kurumuş derelerinizi, ne kültürel değerlerinizi, ne insanlarınızı ne de milyonlarca ağacınızı geri getiremezsiniz!

Yakarak yıkarak zenginleşmek mümkün mü? Suyunuz, havanız kirlenirken, hayatınızın üç kuruşluk değeri kalmamışken hangi zenginlikten bahsedebiliriz?

Bu kabustan uyanmanın ilk şartı ölçüm araçlarını değiştirmek: İşte yıllar süren mücadele sonucunda daha kapsamlı bir ölçüm için gereken veriye sahibiz: Net Uyarlanmış Tasarruf (NUT).

İktisaden tasarruf, üretimin tüketimden sonra elde kalan kısmıdır. Refah o ana kadar yaptığınız tasarruflarınızın toplamıdır, ve bunun içinde maddi kaynaklar olduğu kadar, insan ve doğal kaynaklar da dahildir. Varolanın üzerine eklemektir.

Basitçe neyi ölçüyor NUT:

Ülkece yaptığımız maddi tasarruftan yıpranma ve eskime paylarını düştüğümüzde net tasarrufa ulaşırız. Buna eğitim harcamalarını (insan kaynağına yatırım) ekleyin ve bundan doğal kaynak tüketimini (çevresel yıkımın bir göstergesi) çıkartın. Elde ettiğiniz veri kaynaklarınızı (maddi, insani ve doğal) ne derece akıllı ve sürdürülebilir kullandığınızı, yani refahınızın artıp artmadığını anlatacaktır.

Aşağıda, NUT’un (% GSMH oranı olarak) Almanya, Türkiye ve dünya ortalamasının yıllar içindeki seyri gösterilmiştir.

Gören göz için ne çok şey söylüyor şu üç çizgi?

Türkiye özellikle 2000’li yılların başından itibaren hep cepten yemiş! GSMH artışının rekorlar kırdığı 2002-2008 yılları arasında genel anlamda refahımız artmış mı azalmış mı net olarak ortaya çıkıyor. Maddi anlamda zenginleşirken, onları yaratan insanımıza ve doğamıza kıymışız. İnsanımızı doğamızı kullanmışız ancak onları yerine koyamamışız. Bu ne kadar sürdürülebilir? Bu topraklar üzerinde yıkarak, yok ederek, öldürerek daha kaç yıl geçirebiliriz?

Öte yandan Almanya’ya bakalım. Doğal kaynaklar bakımından bizim kadar zengin olmasa da, maddi refah üretimini kaynaklarını akıllı kullanarak mümkün kılabildiğini görüyoruz. Özellikle 2003 yılından itibaren NUT’un artıyor olması Almanya’nın sürdürülebilir büyüme politikalarının bir başarısı. Yıkmadan, yok etmeden de refah yaratılabileceğinin en iyi örneği!

Almanya küresel ekonomik krizden ilk çıkan ülke olması bu anlamda, çevresel yıkımı kalkınmanın doğal bir sonucu görmeye alıştırılmış bizler için şaşırtıcı gelecektir!

Ekonomik krize girmiş Almanya ile krizin teğet geçtiği Türkiye’yi bir de bu açıdan değerlendirelim. Gerçekten hangi politikalar krizde, hangi politikalar hayatı savunuyor.

Almanya işçi haklarının, sosyal devletin hala güçlü olduğu bir ülke olduğu halde! krizden çıkmayı başarıyor. Oysa, krizin teğet geçtiği iddia edilen ülkemizde emek piyasası daha da esnekleştirilmek isteniyor. Trafiğe hiçbir çözüm getirmeyeceği ortadayken iki milyon ağacı kesip 3. Köprü yapılmak isteniyor. Her yan proje kaynıyor, kimsenin aklına insanların refahını artırmak gelmiyor. Yakıyorlar, yıkıyorlar, büyüdük diye seviniyorlar. Büyüyen gölgeleri sadece, güneş batarken büyüyen gölgeleri…

Ahmet Atıl Aşıcı

Yeşil Ekonomi Çalışma Grubu

You may also like

Comments

Comments are closed.